Karınız sizden ne ister, ne bekler, biliyormusunuz bilmiyorsanız şu sözlere kulak verin ..
1.Yuvanıza sadık bir koca, şefkatli bir aile reisi olmanızı .
2. Kendisiyle meşgul olmanızı .eskisi gibi ilgilenmenizi .
3. Eve neşe ve sevinç getirmenizi .
4. Kendisine karşı cömert olmanızı .
5. Onu hiçbir zaman aşağılamamanızı.
6. Sağlam karakterli . mert ve güvenilir olmanızı.
7.Anlayışlı bir koca. dertleri paylaşan bir arkadaş olmanızı
8.Başkalarının yanında kendisini küçük düşürmemenizi.
9.Giyindiği .yeni şeyleri fark etmenizi ve iltifat etmenizi.
10.Dağınık olmayıp .temiz ve itinalı bulunmanızı.
11.Mutluluğu eğlenceyi yuvanızda aramanızı.
12.Arasıra kendisine sürprizler yapmanızı.
13.Ona herkesten çok yakın olmanızı.
14.Zaman zaman gönül alıcı sözler söylemenizi.
15.Kendisini birazcık kıskanmanızı ama bunun aşırıya kaçmamasını ister.
KADINLAR ERKEKLERİN YAPTIĞI HER HAYRA ORTAKMIDIR?
Tesettürüne riayet ederek, kocasını namaza kaldırarak, güler yüzü ve nezaketiyle evlerini gül bahçesine döndüren hanımlar, Peygamberimiz’in şu duasına da mazhar olur:
“Siz hanımların evlerinde çalışması, mücahitlerin cihadına ulaşır inşaallahu tealâ…”
Bir zamanlar bu bilinçle yöneliyordu kadınlarımız evine. Bu şefkatle yaklaşıyordu yavrusuna. Daha bir güleryüzle karşılıyordu eşini. Biliyordu ki ortaktı her hayra…
Şimdi neden olmasın?..
İŞTE EVLİLİĞİN ANLAMI
Evliliği Hz Ali’nin şu sözü kadar güzel anlatan bir söz
yoktur...
Derki Ali - Günün Bütün Meşgalesinden,yorgunluğundan,
sıkıntısından eve gelip Fatıma’nın yüzüne baktığımda
kurtuluyordum
İşte evliliğin anlamı budur eşlerin birbirinde huzur
bulmasıdır....
Bunu sağlaya bilmek için erkelerin Hz Ali’yi
Bayanların ise Hz. Fatıma’yı örnek alması gerekir...
FATIMA 'dan baskasini gözu görmeyen ALI'yi bulmak icin,
-ALI'den baskasina yuzunu cevirmeyen FATIMA olmak gerek,
FATIMA dan baskasindan hoslanmayan,meyil etmeyen ALI yi
bulmak icin,
-Ali den baskasina tirnagini gostermeyen FATIMA olmak
gerek,
Sabah namazini kacirmayan ALI yi bulmak icin de,
-Teheccudu kacirmayan FATIMA gerek..
(Kulun dağlar gibi iyiliği, sevabı olduğu halde, Kıyamette aile hakkından, onların bakımından, malını nereden kazanıp nereye sarf ettiğinden sorulur. Böylece bütün hasenatı borçlarına ödenir. Bir şeyi kalmaz. Sonra bir melek şöyle der: İşte şu, çoluk çocuğu dünyada bütün sevaplarını yiyip bitiren ve bugün rehin olarak kalan kimsedir.) [İ.Gazali]
KENDİNİZE TAKILMAYIN ...
Japon balığının sazan balığının ilginç bir özelliği vardır . Sazan balığının büyüme potansiyeli içinde bulunduğu kaba göre değişir bu balığı küçük bir kabın içine koyarsanız on beş yirmi santim kadar büyüyebilir bir yüzme havuzu içinde ise boyu yarım metreye kadar uzar hatta bir gölde aynı balık bir metre
uzunluğa ulaşabilir aynı kural insan içinde geçerlidir . İnsanın sazan balığından farkı bir kabın içinde değil
hayallerinin içinde yaşıyor ve gelişiyor olmasıdır .Hayallerinin ideallerinin azminin ve sabrının büyüklüğü
kadar büyür insan hiç kimse kendisi için çizdiği dairenin dışına çıkmaz ...
Hayallerinize sınır koyarak kendinize engel olmayın !
“İçinizdeki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir.” [1]
“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen Kavim için dersler vardır.”[2]
“Andolsun ki, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiç bir peygamber bir ayet getiremez. Her şeyin vakti ve süresi yazılıdır.” [3]
bak. Al-i İmran suresi, 39. ayet, Nahl suresi, 72. ayet, Furkan suresi, 74. ayet
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer evlilik ve damatlık hususunda muhkem bir ayet ve uyulan sünnet (Allah Resulü’nden) olmasaydı bile, yine de Allah’ın bu işte karar kıldığı akrabalara iyilik etmek ve yabancılarla kaynaşmak konusu, kalp ve gönül sahibi kimselerin evliliğe rağbet etmesine ve doğru düşünen akıl sahibinin evliliğe yönelmesine yeterli bir sebep sayılırdı.” [4]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah ile tertemiz bir şekilde görüşmek istiyorsa, eşiyle (evli bir halde) birlikte mülakatetmelidir.” [5]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde evlilikten daha sevimli ve değerli bir bina inşa edilmemiştir.” [6]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlenin ki sayınız artsın. Şüphesiz ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı düşük yapılanlar da dahil sizinle övünürüm.” [7]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah için evlenir ve Allah için birini evlendirirse Allah’ın dostluğuna layıktır.” [8]
Evlilik Sünnettir
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlenmek benim sünnetimdir. Her kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz, zira ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övünürüm.” [9]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlilik benim sünnetimdir. O halde her kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” [10]
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evleniniz, zira Allah Resulü bir çok defa şöyle buyurmuştur: “Her kim sünnetime uymak istiyorsa evlenmelidir. Zira evlenmek benim sünnetimdendir.” [11]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlenmek benim sünnetimdir. Her kim benim dinimi seviyorsa, sünnetimle amel etmelidir.” [12]
Genç Yaşta Evlenen Kimse
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Genç yaşta evlenen gencin şeytanı şöyle feryat eder: “Vay olsun ona! Dininin benden korudu.” [13]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Genç yaşta evlenen her gencin şeytanı şöyle feryat eder: Vay olsun ona, vay olsun ona! Dinini üçte ikisini benden korudu.” O halde kul dinin diğer üçte birisi için de Allah’tan korkmalıdır.” [14]
Evlenen Kimse Dininin Yarısını Korumuştur
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul evlendiği zaman dininin yarısını kemale erdirmiş olur. Dininin diğer yarısını korumak için de Allah’tan korkmalıdır.” [15]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim evlenirse kendisine ibadetin yarısı verilmiş olur.” [16]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim evlenirse, dininin yarısını sağlam kılmış olur. Diğer yarısı için de Allah’tan korkmalıdır.” [17]
Namaz ve Evli İnsanın Uykusu
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evli insanın kıldığı iki rekat namaz, geceyi ibadetle geçiren ve gündüz oruç tutan bekar kimseden daha hayırlıdır.” [18]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evli insanın kıldığı iki rekat namaz, bekar insanın kıldığı yetmiş rekat namazından daha hayırlıdır.” [19]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Uyuyan evli kimse Allah nezdinde, oruç tutup gece ibadetle sabahlayan bekardan daha üstündür.” [20]
Rızkın Evlilikle Artması
Kur’an:
“İçinizdeki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir.” [21]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlenin, zira evlenmek rızkınızı artırır.” [22]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bekarlarınızı evlendirin, zira bu işle Allah onların ahlakını güzelleştirir, rızıklarını artırır ve mürüvvetlerini çoğaltır.” [23]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim fakirlik korkusuyla evlenmeyi terk ederse bizden değildir.”[24]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendini Allah’ın haram kıldığı şeylerden temiz tutmak için evlenirse, ona yardım etmesi Allah’a bir haktır.” [25]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim fakirlik korkusuyla evlenmezse aziz ve celil olan Allah’a kötü zanda bulunmuştur. Oysa aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer yoksul iseler Allah onları lütfü ile zengin kılar.” [26]
Resulullah (s.a.a), ashabından birine şöyle buyurmuştur: “Evlendin mi?” O, “Hayır, evlenecek bir şeyim yok” deyince Peygamber şöyle buyurdu: “Kul huvallahu Ahad” ayetine sahip değil misin?” O, “Evet” deyince Peygamber şöyle buyurdu: “Kur’an’ın dörtte birine sahipsin?” Daha sonra şöyle buyurdu: “Kul ya eyyuhel kafirun” suresine sahip değil misin?” O, “Evet sahibim” deyince Peygamber şöyle buyurdu: “Kur’an’ın diğer dörtte birine sahipsin?” Daha sonra şöyle buyurdu: “İza zulziletil arzu” suresine sahip değil misin?” O, “Evet sahibim” deyince Peygamber şöyle buyurdu: “Kur’an’ın diğer dörtte birine sahipsin?” Daha sonra şöyle buyurdu: “Evlen! Evlen! Evlen!” [27]
Evliliği Terk Etmekten Sakındırmak
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir kadın İmam Bakır’a (a.s) şöyle arzetti: “Allah beni sana feda etsin, ben dünyayı terk eden bir kadınım.” İmam şöyle buyurdu: “Dünyayı terk etmekten maksadın nedir?” O, “Asla evlenmek istemiyorum.” İmam, “Neden?” diye sorunca o şöyle dedi: “Ben fazilet elde etmek istiyorum.” İmam şöyle buyurdu: “Bundan el çek, eğer bu bir fazilet olsaydı, Fatıma (a.s) ona daha müstahak olurdu. Hiç kimse fazilet hususunda ondan öne geçemez.” [28]
Resulullah (s.a.a) Akkaf adında birisine şöyle buyurdu: “Eşin var mıdır?” O, “Hayır, ey Allah’ın Resulü” dedi. Peygamber, “Bir cariyen var mıdır?” diye sordu. O, “Hayır, ey Allah’ın Resulü!” dedi. Peygamber, “Mali imkanın var mıdır?” diye sordu. O, “Evet” dedi. Peygamber şöyle buyurdu: “Evlen, aksi takdirde günahkarlardan olursun.” [29]
Bekârlar
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölülerinizin en kötüsü bekarlardır.” [30]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aşağılık ölüleriniz, bekarlarınızdır.” [31]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En kötüleriniz bekarlarınızdır. En aşağılık ölüleriniz, bekarlarınızdır.” [32]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En kötüleriniz, bekarlarınızdır. Evli insanın iki rekat namazı, evli olmayan insanın kıldığı yetmiş rekat namazdan daha hayırlıdır.” [33]
Din Kardeşlerini Evlendirmenin Sevabı
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir bekarı evlendirirse, aziz ve celil olan Allah kıyamet günü ona lütfüyle bakar.” [34]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin kardeşini bir kadınla evlendirirse, o kadın onun arkadaşı, desteği ve huzur kaynağı olduğu müddetçe Allah onu hur’ul-ayn ile evlendirir, ailesi ve kardeşlerinin doğru olanlarından sevdiği kimselerle onu arkadaş ve dost kılar. Onları da kaynaştırır.” [35]
İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç kimse, Allah’ın arşının gölgesinden başka hiç bir gölgenin olmadığı günde, arşın gölgesi altında olur: Müslüman kardeşini evlendiren, ona hizmet eden ve sırrını örten kimse.” [36]
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi aracılık evlilik hususunda düzene girsinler diye iki kişi arasında aracılık etmektir.” [37]
Kızları Çabuk Evlendirmeye Teşvik
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cebrail Peygamber’e (s.a.a) nazil oldu ve şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Rabbin sana selam gönderdi ve şöyle buyurdu: “Bakire kızlar, ağaç üzerindeki meyveler gibidir. Meyve yetişince, onu toplamaktan başka bir ilaç yoktur. Aksi takdirde güneş ve rüzgar sebebiyle bozulur. Bakire kızlar da ergenlik çağına erince onlara kocadan (evlendirmekten) başka ilaç yoktur. Aksi takdirde, sapıklık ve fesattan güvende olamazlar.” Daha sonra Allah Resulü (s.a.a) minbere çıktı, insanları topladı, aziz ve celil olan Allah’ın emrettiği şeyi onlara bildirdi.” [38]
Evlilikte Kadının Dindar Olmasına Önem Vermek
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim helal bir malla bir kadınla evlenmek ister, ama onunla evlenmekten hedefi, böbürlenmek veya gösteriş yapmak olursa, aziz ve celil olan Allah onun ancak horluğunu ve zilletini arttırır.” [39]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir kadınla güzelliği sebebiyle evlenirse onda istediğini bulamaz. Her kim bir kadınla malı için evlenirse, Allah onu o mala havale eder. O halde dindar kadınlarla evlenin.” [40]
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adamın biri Peygamber’in (s.a.a) huzuruna vardı ve evlilik hususunda kendisinden izin istedi. Peygamber ona şöyle buyurdu: “Evet evlen, dindar kadınlarla evlen ki ellerin hayır görsün.” [41]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadınlarla güzellikleri için evlenmeyin, zira bazen güzellikleri onların helak oluşuna sebep olur. Malları için de kadınlarla evlenmeyin, zira bazen malları onları isyana sürükler. O halde onlarla dindarlıkları sebebiyle evlenin.” [42]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim dindarlığı ve güzelliği sebebiyle bir kadınla evlenirse bu iş onun fakir düşmesine engel olur.” [43]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadının yüz güzelliğini, din güzelliğine tercih etmemek gerekir.”[44]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir kadınla dört şey sebebiyle evlenilir: Mal, güzellik, dindarlık ve soy. Sen dindar kadınlarla evlen.” [45]
Evlilikte Dindar Erkekle Evlenmenin Önemi
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birisi sizden kız istemeye gelir ve onun dindarlık ve emanetçiliğini beğenirseniz ona kız verin. Eğer böyle yapmazsanız yeryüzünde bir çok fesat vücuda gelir.” [46]
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi senden kız istemeye gelir de din ve ahlakını beğenirsen kızını onunla evlendir, fakirliği senin bu işi yapmana engel olmasın. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Eğer ayrılırlarsa Allah her ikisine de genişliğinden zenginlik verir.” Hakeza şöyle buyurmuştur: “Eğer fakir olurlarsa Allah onları kendi fazlından zengin kılar.” [47]
İmam Hasan (a.s), kendisiyle kızının evliliği hususunda meşveret eden birine şöyle buyurmuştur: “Kızını takvalı biriyle evlendir. Zira eğer kızını severse, onu yüce tutar. Eğer sevmezse ona zulmetmez.” [48]
Mehirin Hikmeti
Kur’an:
“Kadınlara mehirlerini cömertçe verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin.” [49]
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mehiri erkeğin üzerine farz kılmanın ve kadınların kocalarına mehir vermesinin farz olmamasının sebebi, kadının masraflarının erkeğin sorumluluğunda olmasıdır. Çünkü kadın kendisini veren, erkek ise onu alandır. Satış bir paha karşısında, alış ise o pahayı ödemek suretiyle gerçekleşir. Ayrıca kadınlar, ticaret edemezler ve benzeri bir çok nedenleri vardır.” [50]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşleri bir olduğu halde mehirin kadına değil de erkeğin sorumluluğunda olmasının sebebi şudur: Erkek ihtiyacını giderip tatmin olunca kalkar ve kadının tatmin olmasını beklemez. İşte bu yüzden mehir kadının değil de erkeğin sorumluluğundadır.” [51]
Mehiri Fazla Tutmayı Kınamak
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadının uğursuzluğu mehirinin çok oluşu ve eşine itaatsizliğidir.”[52]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin kadınlarından en üstünü en güzel yüzlü olan ve mehri en az olan kadındır.” [53]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En hayırlı mehir en hafif olanıdır.” [54]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadının kolay istenmesi, mehirinin hafif oluşu ve rahat doğum yapması onun uğurlu oluşundandır.” [55]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mehiri kolay tutun. Zira ağır mehir kadını meşru kılar, ama erkeğin kalbinde ona karşı bir kin ve düşmanlık meydana getirir.” [56]
Kadın Seçimine Önem Vermek
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kadın boyuna asılan bir halkadır. O halde boynuna neyi astığına iyi bak. Kadın için bir değer ve paha tayin etmek mümkün değildir; ne iyileri için ve ne de kötüleri için! İyi kadının değeri altın ve gümüş değildir. İyi kadın altın ve gümüşten daha değerlidir. Kötü kadının değeri ise toprak değildir. Toprak bile kötü kadından daha hayırlıdır.” [57]
Nutfeleriniz (spermleriniz) İçin İyi Seçim Yapın
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyi ve salih bir aileyle evlilik yapın. Zira kanın etkisi vardır.” [58]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nutfeleriniz için iyi yer seçin. Size denk olan kimselerle evlenin. Denklerine kız verin.” [59]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nutfeniz için iyi bir yer seçin. Zira kadınlar, erkek ve kız kardeşlerine benzer çocuklar doğururlar.” [60]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nutfeleriniz için iyi bir yer seçin ve eşlerinizi seçerek alın. Kalçalı kadınlarla evlenin, zira onlar daha çok doğururlar.” [61]
ABNA.İR
İLGİLİ HABERLE
Kırılan Tabak
Bir gün Safiye (r.anha) validemiz Peygamber Efendimiz’e (s.a.v), Hz. Aişe (r.anha) annemizin evinde iken bir tabak yemek gönderdi. Güzel yemek yapmasıyla bilinen Safiye annemizi Aişe annemiz kıskandı ve bu duygunun tesiriyle hizmetçinin eline vurarak yemeği yere döktü. Tabak parça parça oldu. Aişe annemiz Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ay yüzünde öfke bulutlarının kabarmakta olduğunu, görünce yaptığına çok pişman oldu, utandı. Heyecanlı bir sesle: “Bugün bana fena bir söz söylemesinden Allah’ın Rasülü’ne sığınırım” diyerek Efendimiz’den özür beyan etti. Kainatın Efendisi hiçbir şey söylemeden yerinden kalktı. Tabağın kırıklarını ve yere dökülen yemekleri toplamaya başladı. Hz. Aişe tekrar boyun büktü. Yaptığı hatayı nasıl bağışlatabileceğini sordu. Efendimiz hizmetçiye kırdığı tabağın aynını vererek göndermesini söyledi.
Burada kıskançlıkla ilgili eşler arası iletişime dair önemli ipuçları yer alıyor. Efendimiz böylesine bir olay karşısında dahi zarif ve nazik şekilde, sadece davranışın yanlışlığını belirtir bir yüz ifadesiyle yanıt veriyor. Eşine kaba ve suçlayan sözlerle hesap sormuyor. Kırılan tabak parçalarını toplamak suretiyle belki de kıskanç davranışı sessizce protesto ediyor.
(Hz.Aişe mescidi)
Allah'ın bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara, (önce) öğüt verin (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir büyüktür. (4/34)
(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse Allah da aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir haberdar olandır. (4/35)
Kadınlar konusunda senden fetva isterler. De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor. (Bu fetva) Kendilerine yazılan (hakları veya miras)ı vermediğiniz ve kendilerini nikahlamayı istediğiniz yetim kadınlar ve zayıf çocuklar (hakkında) ile yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda size Kitap'ta okunmakta olanlardır. Hayır adına her ne yaparsanız şüphesiz Allah, onu bilir." (4/127)
Eğer bir kadın kocasının nüşuzundan veya ondan yüz çevirip uzaklaşmasından korkarsa barış ile aralarını bulup düzeltmekte ikisi için sakınca yoktur. Barış daha hayırlıdır. Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik yapar ve sakınırsanız şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (4/128)
Kadınlar arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. Öyleyse büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız şüphesiz Allah bağışlayandır esirgeyendir. (4/129)
Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da namuslu fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O, ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (5/5)
Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz; zina eden kadını da, zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır. (24/3)
İçinizde evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah kendi fazlından onları zengin eder. Allah, geniş (nimet sahibi)dir bilendir. (24/32)
Nikah (imkanı) bulamayanlar, Allah, onları kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükatebe yapın. Ve Allah'ın size verdiği malından onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorlarsa- cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa şüphesiz onların (fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır esirgeyendir. (24/33)
Kadınlardan evliliği ummayıp da oturmakta olanlar süslerini açığa vurmaksızın (dış) elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir sakınca yoktur. Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir bilendir. (24/60)
Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince biz, onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. (33/37)
Ey iman edenler, mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin. (33/49)
Ey Peygamber, gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını halanın kızlarını dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da -mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle, senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah, çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (33/50)
Bundan sonra (başka) kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- sana helal olmaz; ancak sağ elinin malik olduğu (cariyeler) başka. Allah herşeyi gözetleyip denetleyendir. (33/52)
Ey iman edenler, (rastgele) peygamberin evlerine girmeyin. (Bir başka iş için girmişseniz illede ) yemek vaktini beklemeyin. (ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve ( uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah hak(kı açıklamak) tan utanmaz. Onlardan ( peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah'ın rasulune eziyet vermeniz ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz. Çünkü böyle yapmanız, Allah katında çok büyük (bir günahtır.) (33/53)
Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların, ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (60/10)
Evlilikle ilgili hükümler Mumsema
Kadın ve velilerinin evlilik için seçtikleri kişinin sıfatlarına dikkat etmeleri
Kadın ve velilerinin evlilik için seçtikleri kişinin sıfatlarına dikkat etmeleri gerekir. Kadın dindar, iffetli, güzel ahlâklı, içki içmeyen, kötü ve çirkin işlere bulaşmamış bir erkekle evlenmelidir.
Ahlâklı ve dindar bir elçiyi geri çevirmemek güzel bir şeydir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Ahlâkını ve inancını beğendiğiniz bir elçi kapınıza geldiğinde kızınızı onunla enlendirin. Böyle yapmazsanız yer yüzünde fitne ve büyük fesada yol açmış olursunuz."
Evlilikte koşuşturmak, aracı olmak ve iki tarafı razı ettirmek sünnettir.
Erkek, evleneceği kadının yüzüne bakabilir. Hutbe okunmadan önce birbirleriyle konuşabilirler. Yine erkeğin evleneceği kadının yüzüne, saçına, boynuna, ellerine, ayaklarına, bileklerine ve diğer yerlerine şehvet kastıyla olmaması şartıyla bakması caizdir.
Kadın ve erkeğin kendileri veya vekil tuttukları biri akdi okuyabilir. Akit meclisinde şahitlerin olması şart değildir. Aynı şekilde din adamının da akdin doğruluğu için huzuru şart değildir.
Müslüman veya kitap ehli bakire bir kızla evlenirken, eğer ayrı yaşamıyorsa ve emri kendi elinde değilse, babasının veya baba tarafından dedesinin onayını almak şarttır.
Ergen bir kızın, kendi ayarında şer'an ve örfen uygun biriyle evlenmesine engel olurlarsa veya kendi evliliğinde kesinlikle yetki vermiyorlarsa ya da ulaşma imkânı olmadığından izinlerini alamıyorsa ve o da o anda evlenmeye gerek duyuyorsa, babasının veya dedesinin onayını alması şart değildir.
Şer'î yoldan evlendikten sonra dul kalan bir kadının, evlenirken babasının veya baba tarafından dedesinin onayını alması şart değildir. Ama zina gibi şer'î olmayan yoldan dul kalan kadının hükmü, bakire kız hükmündedir.
Evlenmediği için kendi nefsine hâkim olamayarak harama düşen kimsenin evlenmesi farzdır.
Erkeğin, hanımına nafaka vermesi vaciptir. Hanımının Müslüman, kitap ehli Yahudi veya Hıristiyan olması hükmü değiştirmez.
Erkeğe, hanımının nafakasını vermesinin farz olması, onun fakir veya muhtaç olmasından dolayı değildir. Hanımı zengin ve ihtiyaçsız da olsa nafakasını vermesi vaciptir.
Yolculuk esnasında erkeğin hanımının ücretini, ihtiyacını ve nafakasını, evdeki masraftan fazla da olsa, ödemesi fazdır. Aynı şekilde hayatî bir zaruretten dolayı hanımı yalnız olarak yolculuk etmesi gerekiyorsa masraflarını ödemelidir. Örneğin hasta olur, iyileşmesi için de doktora gitmesi gerekirse, kadının nafakasını, yol masraflarını, ilâç parasını ve diğer harcamaları ödemelidir.
Eğer erkek şer'î bir veçhi olmadan, hanımına eziyet eder, tartışır ve geçimsizlik yaparsa kadının konuyu şer'î hâkime götürmesi caizdir. Hâkim de onu iyi geçinmeye zorlar. Eğer kabul etmezse cezalandırır. Bunun da faydası olmazsa hanımını boşamasını ister. Onu da kabul etmezse ve boşamazsa, şer'î hâkimin kendisi kadını boşar.
Kadının kendi kocasının menisiyle (spermiyle) sun'î dölleme yaptırması caizdir. Ama bu iş onun başka bir harama düşmesine sebep olmamalıdır. Örneğin kadının bakılması caiz olmayan yerlerine bakmaktan ve benzeri haramlardan kaçınılmalıdır.
Kadına büyük zararı dokunmayacaksa, hamile kalmamak için spiral takması caizdir. Erkeğin razı olup olmaması da fark etmez.
Kadının, kendisine büyük zararı dokunmayacaksa veya yabancı erkeğin ona dokunması ya da haram bir yerine bakması gibi takılırken harama mürtekip olmayacaksa, hamileliği önleyen âletleri taktırması (kullanması) caizdir.
Kadının çocuğunu, ruh verildikten sonra, ne sebeple olursa olsun düşürmesi caiz değildir. Ama ruh verilmeden önce onun kalması annesine örfen tahammül edilmeyecek veya çok rahatsız edecek zarara sebep olursa, çocuğu aldırması caizdir.
Eğer kadın çocuğunu bilerek düşürürse, diyet vermesi farz olur. Aynı şekilde baba veya doktor gibi üçüncü bir şahıs çocuğun düşmesine sebep olursa, diyet vermesi farz olur.
Alıntıdır
EVLİLİK MÜESSESESİ VE AİLENİN KORUNMASI
Muhterem Müslümanlar!
Aile, toplumun çekirdeği, milletin temelidir. Toplumun huzuru, ailede başlar. Bu nedenledir ki milletlerin huzuru ve dirliği ailenin huzuruna, mutluluğuna bağlıdır. Evlenmek ve yuva kurmak şüphesiz ruhen ve bedenen sağlıklı her insanın en tabii hakkıdır. Meşru bir mazeret olmaksızın evlilik sorumluluğundan kaçınmak dinimizce hoş karşılanmamaktadır. Maddi imkansızlıklardan dolayı evlenemeyenlerin evlendirilmesi ise dinimizin topluma yüklediği bir görevdir. Nitekim Cenab-ı Hak bu konuda Kur’an’ı Kerimde, bekârların evlendirilmesini istemiş ve devamında şöyle buyurmuştur: “Eğer onlar fakir iseler, Allah kendi lütfü ile zengin kılar. Allah lütfu geniş olandır, her şeyi hakkıyla bilendir. Evlenme imkanını bulamayanlar ise; Allah, kendi lütfu ile onlarıvarlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar”[1].
Aziz Müminler!
Evlilik, insanın sağlıklı ve düzenli bir hayata sahip olmasını sağlar. Zina ve gayr-ı meşru ilişkilerin yaygınlaşmasını engeller. Gayr-ı meşru ilişkilerin yaygın olduğu toplumlarda, genç nüfusun giderek azalması ve AIDS gibi hastalıkların yaygınlaşması, evliliğin önemini ortaya koymaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de bu hususa şöyle dikkat çekmiştir: “Size dînî ve ahlâkî yaşantısı hoşunuza giden kimseler geldiğinde, onları evlendirin, aksi takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük bir ahlâkî çöküntü olur.”[2]
Bunun için gençlerimizi evlendirme konusunda yardımcı olalım. Bütün davranışlarımızda ölçülü olmamız gerektiği gibi, düğün yaparken de aynı özelliğimizi koruyalım, israftan, aşırılıktan ve meşru olmayan eğlencelerden uzak duralım. Evlilik hayatının gereksiz harcamalarla zorlaştırılması, sadece mutlu olmayan insanların sayısını artırır. Sevgili Peygamberimiz (a.s.)’in evlilik hayatının kolaylaştırılması hususunda söylediği şu hadisi-i şerifini unutmayalım : “ Nikahın en hayırlısı, kolay (külfetsiz) olanıdır”.[3]
Değerli Müminler!
Yüce Allah, insanlar, huzurlu bir hayat sürsünler diye evlenmeyi meşrû kılmış, aile hayatının devamı için eşlerin birbirleriyle iyi geçinmelerini [4], sabırlı ve hoşgörülü olmalarını tavsiye etmiş, yakın akrabalarına da arabuluculuk görevi vermiştir.[5] Çünkü ortada meşru bir sebep yok iken basit mazeretler ileri sürerek boşanmak, Yüce Allah’ın hoşnut olmadığı bir durumdur.
Bunun içineşler; kendilerine düşen sorumlukluları yerine getirmeli ve birbirlerine karşı saygılı, dürüst, anlayışlı ve hoşgörülü olmalı, kaba davranıştan ve iffetlerine aykırı düşecek tavırlardan kesinlikle kaçınmalı, aile bütçesini sarsacak harcamalar yapmamalıdırlar. Çünkü toplumun huzuru ailenin huzurundan geçer.
[1]Nur, 24/32-33
[2] Tirmizi, Nikâh, Bâb 3, III/394, H.No:1084 [3] Ebu Davud, Nikâh, Bâb 33, 2/591 H.No.2117
[4]Nisa, 4/19
[5] Nisa, 4/19, 34 Alıntıdır
HZ.ADEM&HZ.HAVVA :Hak teala, Adem Aleyhisselamı yeryüzünde yarattıktan 40 yıl sonra O'nu göklere kaldırıp,Firdevs Cenneti'ne sokup,cennet elbiseleri giydirip,çok nimetler ihsan etmiştir.Ona bir nimeti verdikçe ''Bu nimetle kanaat edermisin''deyip Adem(as)a hitap etmiştir. o dahi ''Kani değilim ya Rab'bi''diye cevap vermiştir.ta ki Adem aleyhisselama bir gaflet verip sol kaburga kemiğinden Hz.Havva anamızı yaratınca, Adem gözünü açıp görmüştür ki ; yanında kendi benzeri bir sevimli insan oturmuştur.Böylece onunla sohbet,ülfet ve vuslat hasıl oldukta Hakk Teala yine hitap edip buyurmuştur ki,''Ey Adem,bu nimetimle nicesin''.O Dahi cevap vermiştir ki ''Ya Rabbi hesapsız nimetlerin denizine batmışımdır.Bu nimetini cümleden büyük bulmuşumdur.Bununla kanaat kılmışımdır.Çünkü Havva ile sükunet bulup ülfetiyle ünsiyet kılıp, ondan kam almışımdır.Bundan gayri ikrama hacet kalmayıp,bu ihsanının şükür ve süruruyla dolmuşumdur''(Maarifetname) Hazreti Hakan der ki; işte böyle canlar.Hepimizin babası-annesi olan ilk çift'in hikayesi böyle başlamış.
MUTLU BİR EVLİLİGİN DEVAMI
Birbirinine bireysel alanlar bırakın,herşeyi birlikte yapmanız gerekmiyor.
Sürekli talep eden,sızlanan,şikayetlenen biri olamyın
Zevkler aynı olmayabilir,ısrarcı olmayın
Eşinizin hatırlatmasını beklemeden,sizden isteneni yapın
Konuşurken “herzaman şöylesin,böylesin vb.” genellemeler yapmayın
Kendinizi duyurma çabasından önce karşınızdakini duymaya çalışın,bırakın sözünü bitirsin
herzaman aynı fikirde buluşmak mümkün değildir.Sorunları hemen o anda çözmeye ısrar etmek yerine konuyu kapatmaya çalışın
Eşinize olumlu bakın,onu karşı taraf olarak görmeyin
haklı olduğunuzu kanıtlamak için değil, konuyu aydınlatmmak ve çözüm üretmek için konuşun
Sürekli eksikleri eleştirmek yerine,yapılmış olanları görün ve takdir edin
ALINTIDIR
Özellikle her sonbahar ve ilkbahar aylarında kendimizi çok mutsuz,yorgun hisseder,içimizden bir şey yapmak gelmez ve bu durumdan nasıl kurtulacağımzı düşünür ama bir şye bulamayız.
Bu durum genellikle mevsilsel duygu durum bozukluğundan,motivasyaon kaybından kaynaklanır.Mutsuzluk,motivasyon düşüklüğ ve aşırı yorgunluk gibi hayatımızı güçlendiren şikayetler yaşarız.
Aşırı stres,ev-iş,Aile yada sağlık problemlerimiz,bir yakınımızın kaybı gibi olaylar depresyona girmemize neden olabilir.Bu durumda bir uzmana başvurabilirsiniz.
DEĞİŞİM GEREKİR AMA NASIL?
Amerika’da çalışmaları çok ilği gören,Dr.Karen Reivich yeni kitabında kendi kendinize motivasyon ve mutluluk hislerini artırmanın yollarını sıralıyor.
Olumlu düşünün:Başarısız olduğunuz şeylere odaklanmak yerine sizi mutlu eden hayat olaylarına sarılın.Günün sonunda ,o gün yaşadığın üç olumlu olayı düşünün.hatta bunları bir günlüğe yazın.
Zihinsel çeviklik kazanın:Yaşadığınız olayları tam,doğru ve bir çok açıdan değerlendirmeyi öğrenin.Örneğin;sürekli kendinizeiveya başkalarını mı suçluyorsunuz?Bunu fark edin ve değiştirmek için neler gerektiğini düşünün.
DAHA SOSYAL OLUN:
kendinize odaklanın:Olumsuz bir olay karşısında (eşinizle tartışmak,trafikte kalmak gibi)ne hissettiğinizi ve neden böyle hissettiğinizi düşünün.
Kendinizi denetleyin:Olayları olduğundan daha kötüymüş gibi alğılammaya çalışın.En olumsuz senaryoyu değil,gerçekci sonuçları hayal edin.
Güçlü yanlarınızı fark edin:Kendinizde güçlü gördüğünüz özellikleri not edin ve bunları günlük hayatınızda nasıl kullanabileceğinizi düşünün.
Kendinizi soyutlamayın :Duygusal motivasyon için zengin bir sosyal hayat gereklidir.Ailenize ve arkadaşalrınıza vakit ayırın.
Evet mutluluk bir mucize değil sevgili dostlar!
Mutlu olmak istersen önce kendini seveceksin ve kendine değer vereceksin!
Mutlu olmak istersen içindeki olumsuz düşüncelerden temizleneceksin!
Her sabah kalktığında nefes alabiliyorsan ve yaşıyorsan, şükredeceksin!
Oh bu günde yaşıyorum ve nefes alabiliyorum,elim kolum tutuyor,yürüyebiliyorum,konuşabiliyorum diyeceksin.
Mutluluğunuzu bir şeye yada bir şeylere bağlamayın! Şu olursa mutlu olurum demeyin.O zaman mutlu olmak için belkide çok bekleyeceksiniz ve bu süre içinde mutsuz olacaksınız.
Beklediğiniz şey belkide hiç olmıyacak bir ömür mutsuzluğa mı mahkum olacaksınız? Farzedelim oldu, işte sadece o an mutlu olacaksınız arkadan başka başka istekleriniz olacak.İnsanoğlunu istekleri bitmez.
İşte bu nedenle asla mutluluğunuzu bir şeylere bağlamayın.Ben mutlu olmak istiyorum deyin ve şükredin,kendiniz sevin ve hatalarınızı affedin.Kendinize değer verin.
O zaman her şeye gülümseyerek bakacaksınız,kendinizi sevdikçe çevrenizdekileri de sevecek ve sevgi dağıtacaksınız.Yaratanın yarattığı her şeyi sevin,hayvan,ağaç,çiçek,çocuk eş,ana- baba,kardeş,eş dost ve komşular herkesi hatalarına rağmen sevin.
Kimsede kusur aramayın ve kusurları yaymaya değil örtmeye alışın.
Kendinizi sevdikçe umutlarınız yeşerecek,hayalleriniz güzelleşecek,yaşamaktan zevk alacaksınız.
Kendinize iyi bakın ve kendinizi sevin,kendinize değer verin.
Sevgiyle ve mutlulukla kalın….
Ailede zulüm
Müslümanın ailesine karşı eksiksiz yerine getirmek zorunda bulunduğu sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar anne babaya, eşe ve evlatlara karşı görevler olarak çeşitlenir.
Erkek, eşinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını sağlamakla mükelleftir. Bu ihtiyaçlar, maddi imkanların elverdiği ölçüde ve insaf derecesinde tutulur. Alimlerimiz, kadının evlenmeden önce alışmış olduğu şartların sağlanması, elden geldiğince erkeğin görevleri arasındadır demişlerdir. Aynı şekilde kadın da kocasının gönlünü hoş tutmalı, ona karşı görevlerini eksiksiz yerine getirmelidir. İşinden yorgun gelmiş kocaya evi rahatlatıcı bir mekâna çevirmek kadının yapması gerekenler arasındadır. Bu görevlerden herhangi birini keyfi olarak yerine getirmemek zulümdür, bundan sakınmak gerekir.
Allah Rasulü s.a.v.’in en son tavsiyesi şöyledir:
“Namaz… namaz… Bir de elleriniz altındakine dikkat edin. Onlara güçlerinin üzerinde yük yüklemeyin. Kadınlar hakkında Allah’tan korkun, Allah’tan korkun. Onlar sizin yanınızda yardımcılarınızdır, Onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız. Allah’ın emri uyarınca onların namuslarını kendinize helal edindiniz.” (İbn Mâce)
Unutmayın, yaşam ard arda gelen mevsimlerden oluşur.
Her insan mükemmel yazların ihtişamına ulaşmak için birkaç şiddetli kışa katlanmak zorundadır.
Ve unutmamak gerekir ki, kışlar asla kalıcı değildir...! “
ALINTIDIR
ATEŞİN YAKMADIĞI AŞK
BEN KADINIM… Gururun olurum bazen. Hiç ummadığın zamanda zekâmla şaşırtır, yine beklemediğin bir anda aptalı oynayarak hayretler içerisinde bırakırım seni. Farklı özelliklerimle yaşamına renk katarım. Biraz gizemli, biraz tutkulu. Bazen de isteyerek aptal... BEN KADINIM… Çok güçlüyüm. Dört bir tarafım demirden kale gibi. Hiçbir düşmanın girmeye cesaret edemeyeceği kadar güçlü. Ama bir o kadar da kırılgan ve narin. Hiç beklemediğin bir anda kırılıveren, bir yüreğe sahibim. Buanlarda beklerim sevgi sözcüklerini. Korkma şımarmam. Sevgini duymak isterim senin ağzından . BEN KADINIM… Çelik gibi sağlam, bir o kadar da naif. İçime karlar yağar bazen, üşür yüreğim, incinirim ufacık bir sözden. Sevgini hissetmek ısıtır beni, yakar bedenimi kulağıma fısıldadığın o iki kelime... BEN KADINIM… Sana senin canından can verebilir, o canlara gözümün bebeği gibi bakarım. Tıpkı ve hâlâ sana baktığım gibi..
ALINTIDIR
Okulu bitirene kadar,
Çok para kazanana kadar,
Çocuklarınız olana kadar,
Çocuklarınız evden ayrılana kadar,
İşe başlayana kadar,
Evlenene kadar,
Cuma gecesine kadar,
Pazar sabahına kadar,
Yeni bir araba ya da ev alana kadar,
Borçları ödeyene kadar,
İlkbahara kadar,
Sonbahara kadar,
Kışa kadar,
Maaş gününe kadar,
Emekli olana kadar,
Ölene kadar…
Mutlu olmak adına, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur.Ve Zelzeniştir.Mutlulluk secdede Mevlaya Baş Eğiştir Sakın Olaki Mutuluğu yarına Bırkma Yarın Olurda Sen Olmazsın Malesef Her Daim Mutlu olun Umtulu Olun Hoşça Vedostça Kalın Canalr vesselam
HZ.ADEM&HZ.HAVVA :Hak teala, Adem Aleyhisselamı yeryüzünde yarattıktan 40 yıl sonra O'nu göklere kaldırıp,Firdevs Cenneti'ne sokup,cennet elbiseleri giydirip,çok nimetler ihsan etmiştir.Ona bir nimeti verdikçe ''Bu nimetle kanaat edermisin''deyip Adem(as)a hitap etmiştir. o dahi ''Kani değilim ya Rab'bi''diye cevap vermiştir.ta ki Adem aleyhisselama bir gaflet verip sol kaburga kemiğinden Hz.Havva anamızı yaratınca, Adem gözünü açıp görmüştür ki ; yanında kendi benzeri bir sevimli insan oturmuştur.Böylece onunla sohbet,ülfet ve vuslat hasıl oldukta Hakk Teala yine hitap edip buyurmuştur ki,''Ey Adem,bu nimetimle nicesin''.O Dahi cevap vermiştir ki ''Ya Rabbi hesapsız nimetlerin denizine batmışımdır.Bu nimetini cümleden büyük bulmuşumdur.Bununla kanaat kılmışımdır.Çünkü Havva ile sükunet bulup ülfetiyle ünsiyet kılıp, ondan kam almışımdır.Bundan gayri ikrama hacet kalmayıp,bu ihsanının şükür ve süruruyla dolmuşumdur''(Maarifetname) Hazreti Hakan der ki; işte böyle canlar.Hepimizin babası-annesi olan ilk çift'in hikayesi böyle başlamış.
Kadın ve erkek, birbirini tamamlayan iki engin alem gibidir. Ancak bu tamamlamada kadına, Cenab-ı Hak tarafından daha tesirli bir hususiyet verilmiştir.
Nitekim saliha bir kadın;
Toplumda şahsiyet ve karakter sahibi bir nesil yetiştiren mektebin muallimidir.
( Osman Nuri Topbaş Hocaefendim
Arşivlik Sözler
3 saat ·
Canım ....Oğluma/Kızıma....
Benim yaşlandığımı düşündüğün gün
Sabırlı ol lütfen ve beni anlamaya çalış…
Yemek yerken üstümü kirletirsem… üzerimi değiştirecek gücüm yoksa.
Lütfen sabırlı ol. Benim sana bir şeyler öğretmek için seninle ilgilendiğim zamanları hatırla...
Seninle konuşurken, sürekli aynı şeyleri 1000 kere tekrarlıyorsam… sözümü kesme beni dinle.
Sen küçükken, uyuyana kadar sana aynı hikayeyi 1000 defa tekrar tekrar okumak zorunda kalıyordum.
Banyo yapmak istemediğimde;
Beni utandırma yada azarlama…
Seni banyoya götürmek için icat ettiğim küçük yöntemlerimi ve oyunlarımı hatırla…
Yeni teknolojiler karşındaki cahilliğimi görürsen… bana zaman tanı ve beni yüzünde alaycı bir gülümsemeyle izleme…
Bazı zamanlarda unutkan olursam yahut konuşmalarımızda ipin ucunu kaçırırsam… lütfen hatırlamam için gerekli zamanı bana tanı… eğer hatırlayamazsam, sinirlenme… çünkü asıl önemli olan benim konuşmam değil, senin yanında olabilmem ve senin beni dinliyor olmandır.
Ben sana bir sürü şeyi nasıl yapacağını gösterdim…
İyi yemek yemeyi, iyi giyinmeyi… yaşamı göğüslemeyi…
Eğer birşey yemek istemezsem, baskı yapma bana. Ne zaman yemem yada yememem gerektiğini ben gayet iyi bilirim.
Ve yaşlı bacaklarım yürümeme izin vermediğinde...
… bana elini ver…
Tıpkı, benim sana ilk adımlarını atarken verdiğim gibi.
Ve bir gün artık daha fazla yaşamak istemediğimi söylediğimde… ve ölmek istediğimi…
kızma… Birgün anlayacaksın…
yaşımın; zevk alma değil artık idareten yaşama yaşı olduğunu anlamaya çalış,
Bir gün şunu anlayacaksın:
hatalarıma karşın hep senin için iyi olanı gerçekleştirmeye çabaladım ve
senin yolunu hazırlamaya çalıştım
Senin yanında olduğumda üzgün, kızgın yada güçsüz hissetme kendini.
Benim yanımda olmalısın, beni anlamalısın ve bana yardım etmelisin.
Yürümeme yardımcı ol… ve yolumu sabır ile, sevgi ile bitirmeme....
Benim için yaptıklarını, bir gülümseme ve senin için her zaman taşıdığım çok derin bir sevgi ile geri ödeyebilirim ancak.
Seni çok seviyorum oğlum/kızım….
Ve hep seveceğim…
Eskiden dedeler vardı, Torunlarına Hz. İbrahim'in kıssasını, Hz. İsmail'in teslimiyetini anlatan…
Nineler vardı eskiden…
Torunlarına Hz. Meryem'i, Hz. Hatice'yi, Hz. Ayşe'yi anlatan...
Şimdi ki nineler dizi izliyor akşama kadar...
Şimdiki dedeler evlilik programını kaçırmıyor!
Sonra da torunlarına nasihat ederken
"Bizim zamanımızda..." diye cümle kurmaya başlamazlar mı? En çokta buna kızıyorum.
Sordum, AŞK'ın Sırrı Nedir..? Dedi: Yar da Yok Olmaktır...
Sordum, Yârin İsteği Nedir..? Dedi: Samimi Olmaktır...
Sordum, Samimiyet Nedir..? Dedi: Hep Yare Bakmaktır...
Sordum, Bu Nasıl Olacak..? Dedi: Nefsi Bırakmaktır...
Sen ve Ben Gafletini Aşıp,
"BİZ" Olanların Rızkıdır AŞK..!
. . . [Hz.Mevlana.k.s.]
Okuyalım lütfen
Eşim olma, karım ol !
Eşim olma, karım ol! Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin. “Karı-koca” “eş”ten daha çok şey anlatır. Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe “koca”, kadına da “onun karı” demiş eskiler ?Eşim değil, karım ol ! Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir ? Eşlik etmek yeter mi ? Fazlasını beklemez mi insan yârinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…
Eşim olma, karım ol ! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.Eşim olma, karım ol ! Beni tamamla…!
Ne güzeldir büyüklerimizin duâsı;
"Allah, sana gönlü imanlı, dili Kur'an'lı bir eş nasip etsin." Amiinn
“Evvelden saliha kadınlar sabah eşlerini işe uğurlarken onlara: Bey! Rızkımızı helalinden kazanmaya bak, zira açlığa tahammül ederiz fakat cehennemin azabına dayanamayız, derlerdi..”
"Evliliğini dünya ve güzellik üzerine kuranlar tıpkı dünya gibi evliliği fani olur.Evliliği Ahiret üzere kuranlar ise tıpkı Ahiret gibi ebedi olur."
Eğer hayatınızda,
Sizi mutlu etmek için çabalayan birileri varsa,
Bunun kıymetini bilmelisiniz.
Çünkü bu mutluluk herkese nâsip olmuyor...
- marifet, zaten kusurlarıyla birlikte sevmek değil midir azizim . .
"Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ kadınlara karşı iyilikte bulunmanızı sizlere emir ve tavsiye eder. Çünkü onlar(ın bazıları) sizin analarınız, kızlarınız ve teyzelerinizdir."
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr)
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişinin helak olması, eşinin, anne-babasının ve çocuklarının elinden olacaktır. Onu fakirlikle ayıplarlar, gücünün üstünde tekliflerde bulunurlar, o da dinini kaybedecek işlere girer ve helak olur.”
(bk. Zeynu’l-Irakî, Tahricu Ahadisi’l-İhya-İhya ile b irlikte-,II/24; Ayrıca bu hadisi, Hattabî, el-Uzle; Beyhakî, ez-Zühd adlı eserinde zikretmiştir).
başımızı o taş gibi yastıklara koyduğumuz anda uyurduk. Büyüyünce konforlu yataklarımız ve kuş tüyü yastıklarımız oldu.
Yastıklarımız ve yorganlarımız hafifledi,
ancak bu kezde hayat tüm ağırlığıyla bindi omuzlarımıza.
Önce uykumuzun ve sonra ağzımızın tadı terketti bizi.
Ve annelerimizin ucundan ısırarak bize yedirdiği yufkalı dürümlerin tadını, zengin sofralarımızda bulamaz olduk.
Çok şeyin tadını bilmeden büyüdük belki,
ama sevgi hiç eksik olmadı kursağımızdan.
Çünkü yürekleriyle beslediler bizi anne ve babalarımız.
İşte bu yüzden, geriye bakınca ilk aklımıza gelen yaşadığımız o yoksulluk ve yokluk değil, o yoksulluğun bile üstünü örtebilen
o insanların kocaman yürekleri. Ve annelerimiz hep haklıydı, büyüdükçe arttı dertlerimiz. Biz (yas)landıkça, onlar yaşlandı.
Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini ve gülümse…
Umutların bitmesin asla izin verme!…Ve şairin şu sözlerine kulak ver;
“Senden bir tane daha yok bu dünyada.
Gülümsemeyi unutma!…
.
Bazen dayanmaktır sevmek;
hayat nereden vurursa vursun
ayakta durabilmek…
Bazen yaşamaktır sevmek;
soluksuz ciğer gibi sevgisiz
kalbin duracağını bilmek…
Bazen ağırdır sevmek;
sevdiğine layık olabilmek…
Ve bazen hayattır sevmek;
birini çok uzaktayken bile
yüreğinde taşıyabilmek…
Özdemir Asaf
"Allah’ın kapısını çalmaktan vazgeçmezsen, kapı mutlaka, ama mutlaka açılır. Kapının ardında Allah var çünkü. Konukseverlerin en hayırlısı.
Allah işitenlerin en iyi işitenidir. Kul O’nun kapısını ne kadar cılız bir şekilde çalarsa çalsın, O duyar. Allah cömertlerin en cömerdidir. İcabet edenlerin en iyi icabet edeni.
Ama buna rağmen, Allah kapıyı ilk başta açmaz. Cılız çalsak da açmaz, kuvvetli çalsak da. Bekler. İster ki tekrar çalalım. Samimiyetimizi görmek ister. Kararlılığımızı. Ona olan arzumuzu, şevkimizi, sevgimizi.
Tekrar çalarız. Duyar, ama yine açmaz. Yine aynı sebeplerle. Tekrar çalarız, yine açmaz. Bu sefer sabrımızı sınar. Tekrar çalarız, yine açmaz. Azmimizi sınar. Allah’ın sınaması ne yapacağımızı görmek için değildir. Allah ne yapacağımızı zaten bilir, sınamak bizim o vasfı ortaya koymamızı istediği içindir. Örneğin, kulu sabredecek mi diye sınaması, sabredip etmeyeceğini bilmediğinden değil, kulun sabır vasfını ortaya koymasına imkân tanımak içindir.
Pek tabii, kimimiz kapıyı çalmaktan vazgeçer. “Çaldım çaldım, açılmadı, açılmıyor” der ve gider. Kapı açılmayınca, kimisi “belki de kapının ardında kimse yok” der, kimisi “ardından biri var, ama açmıyor, demek ki beni görmek istemiyor” der, kimisi de “belki sonunda açılacak, ama o kadar bekleyemem” der ve gider.
Kimimiz ise çalmaya devam eder. Kapı yine açılmaz. Çünkü Allah O’na olan ihtiyacımızı görmek ister. O’na gerçekten ihtiyaç duyan, Allah’ın ışığına, sevgisine, dostluğuna ihtiyaç duyan kapıyı çalmaktan vazgeçemez.
Kapıdan ayrılanlar, O’nsuz yapabilen ya da yapabileceğini düşünenlerdir. Kendi benliğinin, kendi nefsinin her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünenlerdir. Buna, yeni dünyada özgüven diyorlar sanırım. Oysa biz buna kibir deriz. Ve kişiyi, kibir kadar Allah’tan uzaklaştıran başka bir şey yoktur.
Özgüven güzeldir. Ama özgüven, adı üstünde, öze güvenmektir, Allah’a güvenmek. Allah’a güvenen her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünür, hatta düşünmenin ötesinde, bunu bilir. Ama kendi güçlü olduğu için değil, Allah’a güvendiği için her şeyin üstesinden geleceğini bilir. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter ve O, kendisine güvenenleri mahcup etmez.
Hala kapıyı terk etmemişsek ve kapıyı tekrar çalarsak, kapı yine açılmaz. Çünkü Allah O’na olan sevgimizin seviyesini artırmak ister. Seven, gerçekten seven, kapıyı terk etmez, edemez. Ve Allah kapıyı açmayarak, bize, kendisine olan sevgimizi artırma şansı sunar aslında. Kapıyı ne kadar çalarsak, o kadar seviyoruz demektir. O kadar O’nsuz yapamıyoruz demektir. O kadar O’nu istiyoruz demektir.
O halde kapının açılmamasından daha büyük bir hediye mi var? Karşılıksız kaldığını sandığımız her çalışımız, bizi sevgide ve aşkta yükseltir. Sevgide, aşkta yükselen de Allah’a yükselir. Çünkü Allah sevgidir, aşktır. Ben demiyorum bunu, Allah’ın “Allah’ın ruhu” diye nitelendirdiği peygamberi, Hazreti İsa diyor. “Allah sevgidir,” diyor.
İşte açılmayan kapı bizi aslında Allah’a taşır. Ve Allah’a taşınmamız nedir? Kapının açılmış olması değil midir?
İşte burada büyük bir sır var. Kapının açılmaması bizi Allah’a götürür. Onun içindir ki, kapı aslında hep açıktır. Kapının kapalı olduğunu sanarak çalmaya devam ettiğimizde, bu sabırdır. Allah da kitabında “Allah sabredenlerle beraberdir” diyor. O halde, Allah kapının arkasında değil yalnızca, aynı zamanda kapının bu tarafında, bizimle beraber.
Açılmayan kapıyı çalarken, sabrın yanı sıra, samimiyet, arzu, azim, güven, şevk, sevgi gibi vasıfları sergiliyoruz, bunların hepsi Allah’ın vasıflarıdır. Dolayısıyla Allah kapıyı açmayarak aslında bizi kendi güzel vasıflarıyla donatıyor. Ve o güzel vasıfları kazandıkça, Allah’ı görüyoruz. Çünkü içimizde ne varsa, dışımızda onu görürüz.
O yüzden kapıyı çalmaya devam edersek ve hiç vazgeçmezsek, kapı mutlaka açılır. Açılmasa bile açılır. Yeter ki kapının önünden ayrılmayalım. Yeter ki, uzaklaşıp gitmeyelim. Bir arif dostum, “Benim yokluğum, benim varlığımdır” diyor. Bu kapıyı açacak olan için de geçerlidir. Allah’ın çağrımıza icabet etmediğini düşündüğümüz anlar, belki de Allah’ın çağrımıza en çok icabet ettiği anlardır.
Peygamberimize dahi bir ara vahiy kesiliyor ve o bu duruma çok üzülüyor. Allah’ın sesini duyamamak ona çok ağır geliyor, Allah’a her an yakarıyor. Bir anlamda kapıyı çalıyor, tekrar çalıyor, tekrar ve tekrar. Ve bir süre sonra Allah tekrar vahiy indiriyor ve şöyle diyor:
“Rabbin seni hiçbir zaman terk etmedi.”
Peygamberimiz bir sözünde, “Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever” diyor. Bu öbür dünya için değil sadece, bu dünya için de geçerli. Bir kimse bu dünyada, yaşarken, hayattayken, Allah’a kavuşmayı arzu ediyorsa, Allah da ona kavuşmayı arzu eder.
İşte bu yüzden Allah’a, bir kulun kendi kapısını çalmasından daha sevimli bir şey yoktur. Kapıyı her çalışımız müzik gibi gelir Ona. Bir aşk şarkısı gibi.
Allah bizi bunun için yaratmadı mı? Biz cennetteyken, bizi bu dünyaya bunun için indirmedi mi, kapıyı bunun için kapatmadı mı? Aşk için. Aşık olalım, aşık olunan olalım, aşk ile, aşık ile maşuku birleyelim diye."
MEVLANA
(Serdar Özkan'ın MAYIS 2014'te çıkacak YENİ kitabından alıntıdır.)
—
SEVECEKSİN !!!!
AMA SEVECEKSEN HAZRETI.TALHA GİBİ SEVECEKSİN...!
Nasıl mı? Anlatayım..
''RUMEYSA''ya aşıktır ''TALHA''...
O zamanlar müslüman değil daha..
Yolda giderken bakıyor ki Rumeysa orda..
Duruyor, daha önce Rumeysa'ya dediklerini tekrarlıyor;
"Seviyorum Rumeysa Seni, evlen benimle"..
Rumeysa içten içe beğenmesine rağmen kabul etmiyor.
Neticede o bir müslüman değil.. Ama mert, karakterli biri...
Bir anda aklına Rasulullah (sav) geliyor.
Dönüyor Talha'ya;- "O'na git" diyor.- "Kime?"diye soruyor Talha.
Rumeysa;
"O'na, Hazreti Muhammed'e"(s.a.v.) diyor.
Koşuyor Talha, Rumeysa için, aşkı için..
Kosuyor çatlarcasına. O'na kosuyor..
Rasulün kapısının önündedir şimdi...
Giriyor içeri. O'nu görünce çözülüyor dizlerinin bağı..
İşte karşısında Allah Rasulu..,
( Bir müddet sonra çıkıyor oradan.
Yine Rumeysa'yi görüyor.
Bu kez Rumeysa Soruyor ona: -"Gittin mi?
-"Evet" diyor Talha. "Aşık oldum O'na, üzgünüm Rumeysa,
senden daha çok O'nu Seviyorum artık. üzgünüm."
Kuşlar gibi Rumeysa, nasıl seviniyor bak..
-"Teklifin geçerliyse hâlâ evlenelim" diyor.
EĞER SEVECEKSEN ...
ALLAH'I VE ALLAH İÇİN OLANLARI SEV ...
... ÇÜNKÜ HAKETMEYENLERİ SEVMEK,
..... BİR TÜRLÜ İSRAFTIR...!!
Güzel olsun, akıllı olsun, dindar olsun, zengin olsun,
Kültürlü olsun, şefkatli olsun, ciddi olsun, itaatkâr olsun, esprili olsun hem de hepsi aynı kişide olsun…
Bir kere, bütün isteklerimizin aynı kişide olmasını beklemek, aynı kediden durumuna göre uçmasını,
bazen havlamasını, bazen de kuzu gibi davranmasını beklemek kadar anlamlıdır.
Asgari şartlar uygunsa ve belirlenen “olmazsa olmazlar” örtüşüyorsa, gerisi teferruattır.
Bir ilişki için sevgi gereklidir. Fakat aşk, her zaman risklidir!
Aşkta eksikleri görmezsiniz, tâ ki ilk etkileri geçinceye kadar…
Oysa sevgide beraber olmaktan duyulan mutlulukla birlikte eksikleri hoş görebilme becerisi de vardır.
Âşık olsanız bile, bunun tek başına yetmeyeceğini de bilmelisiniz.
İyi bir eşin tek başına size mutluluk getireceğine dair bir ümidiniz varsa, unutmayın ki bu da pek gerçekçi değildir.
Evet, nikâhta keramet vardır ama mucize yoktur!
Siz gerçekten istemedikçe ve mutlu olmaya kalbinizi açmadıkça, âlem birleşse sizi mutlu edemez!
Nazlı Özburun
Sonra ne oluyor biliyor musun ?
Geçiyor.
Bir zamanlar uğruna dünyayı karşına alabileceğin insan, yabancılaşıyor sana..
Adım adım uzaklaşıyorsun..
Kör kalsa, yatalak olsa, bacaklarını kaybetse vazgeçmeyeceğin insanın buna hiç değmediğini farkediyorsun..
Bir an geliyor bir şeyler kırılıyor içinde. Bir şeyler dökülüyor..
Sonra ne oluyor biliyor musun ?
Ölmeye gidiyoruz diyerek ellerini tutsa, tereddütsüz gideceğin bu insanı hayretle izliyorsun..
Usul usul ağlıyorsun bir yerlerde, gidişine değil haketmeyişine..
Bir an geliyor, dayanamıyorsun.
Sonra ne oluyor biliyor musun ?
İp kopuyor en sağlam yerinden.
En güvendiğin kişinin bıçak izi kalıyor sırtında..
Kelimelerle anlatılamayacak kadar sarsılıyor hayallerin.
Grileşiyorsun.
Oysa biraz umudun olsa,
Cinayet işlerdin uğruna.
Bu kadar çok düşmüş olmasaydın, daha güçlü kalkardın ayağa..
Biliyorsun.
Çaresi yok, en çok buna yanıyorsun.
Sonra ne oluyor biliyor musun ?
Anlıyorsun.
Korkuyorsun.
Öyle çok yormuş oluyor ki seni,
Ve öyle eksiltmiş,
Masumiyetine ateş edilmiş gibi hissediyorsun.
Kimse o'nu senin kadar sevemez.
Vazgeçerken,
En çok buna üzülüyorsun. .
."Ressama sormuşlar mutluluğun
resmini çizebilir misin diye.
Ressam demiş ki; ben çizerim de
sen anlayabilir misin ?"
Sâliha kadın, etrafına saadet saçan cennet kokulu bir çiçek gibidir. Kadın zeki olmalı; eşine ve âilesine kendisini sevdirmeyi bilmelidir. Bunun en emin yolu, kocasına itaatkâr ve hürmetli, çocuklarına şefkat ve ilgili olmaktan geçer. Dik başlı, inatçı olmak hiçbir insana bir şey kazandırmamıştır.
Âile saâdeti, çok mühim bir mevzudur. Çünkü erkek olsun, kadın olsun; âilesinde mutlu ...olan kimse, genel itibariyle çevresine de mutluluk saçar. Âilesinde mutlu ve huzurlu olmayan kişinin gönlü de yine umûmiyetle gamlı ve dertlidir.
Cenâb-ı Hak, bütün varlıkları çift olarak yaratmış ve birbirine muhtaç kılmıştır. Dolayısıyla insan da erkek ve kadın cinsi olarak çift yaratılmıştır. İkisi, birbirinin ayrılmaz parçası ve birbirini tamamlayıcıdır.
İnsanın aklı, neye itibar ettiğine, neyin peşinde koştuğuna bakarak anlaşılır. Meselâ akıllı bir hanım, hayrı-şerri iyi anlamışsa, geçici dünya hayatındaki zevk ü safa, varlık ve konfora fazla takılmaz; böylece sarayda da olsa, kulübede de gönlü huzur içinde, âdeta iki dünyasını da cennet hayatı hâlinde yaşar. Çünkü dünyanın bütün varlık ve güzelliği, en muhteşem şekliyle de bizim olsa geçicidir, noksandır ve netice itibariyle insanın gönlünü tatmin etmez. İnsan, her şeye sahip olsa, hep daha fazlasını ister. Bu yüzden insanın gönlünü huzura erdirecek tek şey, Allâh'a iman, O'na duyulan muhabbet ve itaattir. Bunun dışındaki hiçbir şey, insanın ruhunu tatmin etmez.
Kadın ve erkekler de asıl saadeti, işte-güçte, makam ve mevkîde, rahat ve konforda aramamalıdır. Bunların sıkıntı ve meşakkati, beraberinde getirdikleri mutluluktan az değildir.
Âilede huzur, eşlerin sürekli birbirlerini dinleyip anlaması ve muhatabının kendisinden ne istediğine dikkat etmesi ile meydana gelir. Hanım, beyinin isteklerini anlamayı ve onları mümkün mertebe cevaplandırmayı öncelik hâline getirmeli; erkekler de hanımlarının gönlüne ulaşacak yollar aramalıdır.
Sâliha kadın, etrafına saadet saçan cennet kokulu bir çiçek gibidir. Kadın zeki olmalı; eşine ve âilesine kendisini sevdirmeyi bilmelidir. Bunun en emin yolu, kocasına itaatkâr ve hürmetli, çocuklarına şefkat ve ilgili olmaktan geçer. Dik başlı, inatçı olmak hiçbir insana bir şey kazandırmamıştır.
Akıllı ve sâliha kadın, kıymet biçilemeyecek kadar büyük bir hazinedir. Allâh'ı ve Peygamberini bilen, kulluğunu lâyıkıyla yerine getirmeye çalışan, kocasına saygı, hürmet gösteren, hayırlı işlerde kocasına itaat edip destek olan böyle bir hanımın kıymetini bilmeyen erkek de, başını duvarlara vursa yeridir. Çünkü kıymeti bilinmeyen, şükrü îfâ edilmeyen nimetler, elden alınır.
Evlilik hayatında, kadın ve erkek birer örtü gibi olmalı; birbirinin eksik ve kusurlarını kapatmalıdır. Hem birbirlerine karşı hoşgörülü ve affedici olmalı, hem de iki tarafın âilelerinden kaynaklanabilecek kusurları engin bir müsamaha ile affedebilmelidir. Zira en küçük meseleler bile üzerinde durula durula büyür. İncir çekirdeğini doldurmayacak basit meseleler dolayısıyla nice güzel yuvaların yıkıldığına çok kere şâhid olmuşuzdur. Akıllı ve firasetli olan âilelerde ise, en büyük meseleler bile küçülür, küçülür, âdeta bir "yok" hükmüne dönüşür.
Huzur ve saadet dolu bir yuvada yetişen çocuklarda, mutlu olurlar. Durmadan stres içinde yaşamaz; hayata karşı içlerinde kin, nefret ve öfke biriktirmezler.
Anne ve babalar, güzellikleri önce kendi şahıslarında uygulamalı ve çocuklarına örnek olmalıdırlar. Çocuk, anne ve babaya sevgi ile saygıyı, komşu ve misafirlere ikram ve ihtiramı, büyüklere hürmet, küçüklere merhameti hep âilede öğrenir.
Evlerimiz, Allâh'ın ve Rasûlü'nün öğrenildiği, öğretildiği birer küçük mektep olmalıdır. Çocuklarımız, bu dershânede, en güzel muallim olan anne ve babalarından, Allâh'ı ve Rasûlü'nün örnek ahlâkını öğrenmelidirler.
Kısacası, gönüllerdeki mutluluk evlere, evlerdeki mutluluk ise bütün mahalle ve sokaklara taşmalı; insanlık, Müslümanların gönül hânelerinin şefkat, merhamet ve muhabbeti ile huzura kavuşmalıdır. Cenâb-ı Hak, bizim yuvalarımıza da bu ilâhî sekinet ve huzuru nasib eylesin. Âmin.
Zahide Topcu
Üzülme...
Daha önce çok şeye üzüldün; faydası olmadı.
Çocuğun başarısız olunca üzüldün ; başardı mı ?
Sevdiğin bir yakının ölünce üzüldün; canlanıp döndü mü?
Ticarette zarar edince üzüldün; zararların kâra dönüştü mü?
Üzülme !
Felakete üzüldün; felaketler çoğaldı.
Fakirlikten dolayı üzüldün; huzursuzluğun arttı.
Seni sevmeyenlerin dedikodularına üzüldün; onları sevindirdin.
Üzülme !
Çünkü üzüntü ; sana
Geniş bir ev,
Güzel bir eş,
Bol bir servet,
Yüce bir makam,
Hayırlı bir evlat vermez!..
Üzülme !
Çünkü üzüntü;
Saf suyu zakkum gibi acı,
Gülü dikenli bir ot,
Güzelim bahçeyi bir çöl,
Nurlu hayatı da yaşanmaz bir hapishaneye dönüştürür.
Üzülme !
Ve haline şükret ! Çünkü;
Sağlam iki gözün, kulakların, dudakların var.
İki elin – kolun, ayakların, konuşan dilin var.
Kendine güvenin ve sağlam bir vücudun var !.
Üzülme !
Ve haline şükret ! Çünkü;
Sağlam bir inancın, bir dinin var.
İçinde huzur bulacağın bir evin, bir ailen var.
Yiyecek ekmeğin, içecek suyun, giyecek giysin var.
Ve yanında huzur bulacağın insanlar var !.
Bir Bebeğin Yarım Kalmış Günlüğünden
5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.
Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.
19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir . sürpriz olacağım.
23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el"in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim… Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya… Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!
27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne?
2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. . Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.
12 Kasım: Ah evet… Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allahım parmaklarım da çıkmaya . başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.
20 Kasım: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi . bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım…
25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..
10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var… Anneme benziyorum galiba…
13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız…. Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz..
24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı… Hiç duymadığım bir şey bu… Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka… Beni koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?
28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne… Anne… Anneciğim… Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap… . Anne… Kolumu çekiyorlar anne… Canım yanıyor anne... Anne… Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne… Anne kalbimi parçalıyorlar… Anneciğim… Anne… Anne… An…
Dile gelen sözlerden alıntı
Eşinizin size olan muhabbetini arttıracak 25 cümle
1-Çok asil bir duruşun var. Sen farklısın, çok karizmatik görünüyorsun.
2-Ne kadar çok gizli yeteneklerin var. Neden bunları kullanmıyorsun?
3-Sen kardeşlerinden ne kadar farklısın. Hepsinden daha yakışıklı, daha güçlü görünüyorsun.
4-Bu işin de altından kalkacağından eminim. Mutlaka bir çaresini bulursun.
5-T amirci çağıracaktım ama aklıma sen geldin. Otomobiller konusunda sen tamircilerden daha bilgilisin.
6-Dün gece bir film seyrettim. Filmdeki başrol oyuncusu aynı senin gibi gülüyordu. Çok etkilendim.
7-Senin çok güçlü genlerin olduğu belli. Her kadın senin gibi bir adamdan çocuğu olsun ister.
8-Hayvanlara karşı bu kadar duyarlı olduğunu bilmiyordum. Çok takdir ettim seni doğrusu.
9-Her türlü kıyafeti kendine yakıştırmasını biliyorsun. Allah vergisi bir yeteneğin var.
10-Sen servetini kendi bilek gücünle yapmışsın, başkaları gibi mirasyedi değilsin. Bence sen onlardan daha saygınsın.
11-Elemanlarının (arkadaşlarının) sana karşı ne kadar saygılı davrandıklarını gördüm, seni sevdikleri belli.
12-Her zaman gözlerin pırıl pırıl parlıyor. Bu özellik sadece son derece zeki erkeklerde olur.
13-Sanki geleceği görür gibi çok isabetli yorumlar yapıyorsun. Ne desen çıkıyor.
14-K ıskançlık kötü bir huy. Beni affet ama seni başkalarından kıskanmaktan alıkoyamıyorum kendimi.
15-Çok kaslı bir vücudun var. Çocukken spor yaptığın belli. Ne tür sporlar yapıyorsun?
16-Şakaklarındaki aklar seni çok çekici yapıyor. Ne kadar yakışmış. Sakın boyamaya kalkma.
17-Seni sevdiğimden eminim, ama daha fazlasından korkuyorum. Ya sana çok bağlanırsam, sensiz yapamaz hale gelirsem, senin yokluğuna nasıl dayanırım?
18-Senin boyun Türk erkeklerinin ortalamasından daha uzun. Basketbol mu oynadın?
19-Eğer akademik kariyer yapmış olsaydın dünya çapında bir bilim adamı olurdun. Çok analitik bir beynin var.
20-Ne kadar güzel sohbet ediyorsun. Şiir gibi konuşuyorsun. Seni dinlemekten zevk alıyorum.
21-Ne kadar bilgili ve tecrübeli bir insansın. Tecrübelerini bana anlat, onlardan ders almak istiyorum.
22-Gerçekten roman gibi bir hayat yaşamışsın, bunları mutlaka yazmalısın.
23-Buralara gelmen kolay olmamış belli ki, yüzünde yaptığın savaşların ve kazandığın zaferlerin izleri var.
24-Ailenin sana ne kadar bağlı olduğunu hissettim. Seni neden bu kadar çok seviyorlar?
25-Çocuklarla ne kadar iyi anlaşıyorsun, çocukların seviyesine inmen ne kadar güzel.
KADER KISMET
“Evlilik kader midir?” sorusu çok garip bir sorudur. Çünkü böyle bir soru, “Allah bu iki kişinin evleneceğini ezelde biliyor muydu?” demektir. Evliliğin kader olmaması için, Allah’ın evlenen iki kişiden habersiz olması gerekir. Bu ise ilmi her şeyi, her mekânı ve her zamanı kuşatan Allah C.C hakkında düşünülemez. Cenâb-ı Hak olmuş ve olacak her şeyi kemaliyle bilir. Bu, Allah’ın “ilim” sıfatının bir gereğidir.
İnsanlar üzerinde görülen iş, davranış ve olaylar ikiye ayrılmaktadır. Birisi, kişinin iradesine (istemesine) bağlı olanlar, diğeri ise iradesine bağlı olmayanlar. Hangi anne babadan dünyaya geleceğimiz, cinsiyetimiz, fiziki özelliklerimiz, nerede, ne zaman ve nasıl öleceğimiz, yakalanacağımız hastalıkların bir kısmı, kazalar, maruz kalabileceğimiz doğal âfetler gibi… bütün bunlar kişinin iradesine bağlı olmayan hadiselerdir. Öte yandan yemek, içmek, yürümek, kitap okumak, okuyacağımız kitaplar hakkında tercihte bulunmak, iyi veya kötü bir şeyi yapmak ya da yapmaya teşebbüs etmek, eş seçimi, meslek seçimi büyük ölçüde irademize bağlı şeylerdir.
Allah Teâlâ bizim irademize bağlı olan ve olmayan bütün işleri, fiilleri, davranışları, oluşları, zaman kaydı olmaksızın, yani oluştan evvel, olur iken ve sonra eksiksiz bilir. Allah bildiklerinin bir kısmını ilgili meleklere yazdırır, işte bu bilgi ve yazgı kaderdir. Ancak irademize bağlı fiillerde Cenâb-ı Hak, “Kulum filan, iyi veya kötü bir davranışı yapmak istemese de olsun, bunu yapsın, böyle yazın” demez, “O böyle isteyecek, şöyle davranacak, şu teşebbüste bulunacak ve ben de onun iradesine uygun olanı irade edeceğim, öyle de olacak” diyebilir ve yazdırır.
Evlenme çağına gelen kimi gençler ve aileleri, “Allah kimi yazdıysa o olur!” diyor ve imkânları oldukları halde evlenme hususunda ya ciddi girişimlerde bulunmuyorlar veya bunca araştırmaya rağmen bir türlü istediğim insan tipiyle karşılaşamadım diyerek evlenmekten kaçıyorlar.
Burada dikkate alınmayan husus, evliliğin de büyük çapta hür irade çerçevesinde olmasıdır. Evet, her şey yazılmıştır, ama bu yazgı, bir emir ve zorlama tarzında değildir. Olmuş ve olacak her şeyin levh-i mahfuzda yazılması demek olan kader, yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah’ın ilim sıfatına bağlıdır. Yani “bilmek” ve “yazmak” zorlayıcı değildir. Diğer bir ifadeyle, Allah Teâlâ, hangi eşi seçeceğimizi bilip yazdığından dolayı seçmiyoruz; Allah onu seçeceğimizi bildiği için yazıyor! Onun için kader, ilim nevindendir. Yani nasıl olacaksa öyle bilinmesidir.
Kimi insanlar vardır ki daha evliliklerinin ilk yıllarında boşanıyorlar, kimileri ilk altı ayında, kimileri ilk üç ayda hatta ilk günlerinde boşananlar bile var. Bundan başka, çok eşli olanlar olduğu gibi, eşlerini kaybettikten sonra ikinci, üçüncü, dördüncü evliliklerini yapanlar da var. Bütün bunların hepsi kulların iradeleriyle olan fiillerdir. Kul irade eder, fiiliyata geçtiği anda da Cenâb-ı Hak o işi yaratır. Allah kulunun bütün yapacaklarını bildiğinden dolayı yazmıştır.
KISMET
Kısmet mevzuuna gelince… Kimi insanlar, kendi bahtlarını kısmetsiz görürler. Etrafındaki insanların bir şekilde evlendikleri halde kendilerinin bir türlü evlenmemiş olmalarını kısmetsizliklerine yorarlar. Bu durumun kimi zaman kendilerinden, kimi zaman da başkalarının tesiriyle meydana geldiğini düşünürler.
Elbette her insan için takdir edilmiş bir kısmet vardır. Sonuçta insanın yiyeceği ekmek de bir kısmettir. Evlilik kısmetinde yanlış yorumlardan uzak durmalıdır. Bazı kimselerde yanlış bir “kısmet bağlama” anlayışı görülmektedir. Evhamlara kapılan bu kimseler hiç tereddüt etmeden, “Kızımızın ya da oğlumuzun kısmeti bir türlü çıkmıyor, çıkınca da bir bahaneyle iş bozuluyor. Demek ki kısmetini bağlamışlar. Zaten falan ve filan komşulardan da şüphe ediyoruz…” diye konuşabiliyorlar.
Şu unutulmamalıdır ki Allah C.C hiçbir insana bir başkasının kısmetini bağlama imkânı ve salahiyeti vermemiştir. Bu sebeple, kısmet bağlanması diye bir olay olamaz. Ama kısmet beklenmesi diye bir gerçek vardır.
Ancak evlenmek isteyen erkek veya kadın adaylar için kendilerine sormaları gereken bazı sorular vardır. Acaba evlenmek için gerekli sebepleri yerine getiriyorlar mı? Hani halk arasında bir söz vardır; “Ağlamayan bebeğe meme verilmez” diye. Evet, kimi zaman evlenmek isteyen insanlarda kısmetsizlik gibi yorumlanan durumların pek çoğu, bireylerin evlilik isteklerini, etrafındaki kişilere, büyüklere, akraba ve dostalara açmamaları ya da bu konuda ciddiyetsizmiş gibi davranmalarıdır. Örneğin, evlilik yaşı gelmiş ve hatta geçmek üzere olan bir bireyin, yanında evlilik sözü açıldığında, bu kişinin, “Aman sende! Bekârlık sultanlıktır” gibi sözler sarfetmesi veya bu tür konuların açıldığı her defasında, “Aslında ben evlenmek istemiyorum; şundan şundan dolayı …” gibi ifadeleri her ne kadar samimi olmasa da telaffuz etmesi, evlilik hususunda ona destek olmak isteyenlerin önüne âdeta set koymaktan başka bir şey değlildir. Bu tür tutum ve tavırlar içinde olan kimselere çevresindekiler de, “Bu kişi ciddi değil! Unn mesuliyete girmek istemem” düşüncesiyle yardımcı olmayacaklardır.
Bu sebeplerden ötürü, evlilik isteğinde bulunan hem erkeğin hem de kadının, yuvanın kurulması için gerekli olan şartların pek çoğunu yerine getirmeleri gerekir. İşi olmayan bir erkeğin bir an evvel kendine iş bulması, askerliğini devamlı tecil ettiriyorsa ve bu durum önünde bir engel olarak duruyorsa bir an önce askere gidip gelmesi, ahlâkî ve örfî olarak yaşadığı ortamda kendisinden makbul olmayan davranışlar görülüyorsa ya bunları terketmesi ya da ortama uyumlu hale getirmesi, evliliğe hazır bir birey olduğunu hissettirmesi gibi…
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da bireylerin evlenecekleri adaylarda görmek istedikleri özelliklerin bir araya getirilmesinin çok zor bir ihtimal olmasıdır. Yani aslında bizim kısmetsizlik gibi gördüğümüz evlenmeye engel durumların çoğu zaman yegâne sebebi, adayların karşıdaki adaydan beklentilerinin çok fazla olmasıdır; boyu şu kadar, saçı şöyle, gözü böyle, işi-mesleği şu olsun, memleketi şurdan olsun, tahsil düzeyi en az şu kadar olmalı gibi… Denklik elbette önemlidir, ancak görsel özelliklerin fâni olduğu, asıl önemli olanın dinî bütünlük ve ahlâkî sorumluluk bilinci olduğunu bilmek gerekir. Dinî ve ahlâkî hasletlerin hiç umursanmadığı, sadece görsel güzelliklerin ön plana alındığı evliliklerin durumu düşünülmelidir.
İşte hem erkekte hem de kadında görülebilen bu “seçicilik” hastalığı, yaş ilerledikçe dozunu artırabilmektedir. Sonuçta bu durum kişinin karşısına, “kısmetsizlik” dedikodusu olarak çıkabilmektedir.
Hulasa olarak: Hadis-i şeriflerde eş seçimine dikkat edilmesi tavsiye edilmektedir. Eş seçiminde kişinin iradesinin de belirleyici olduğunu Peygamberimiz’in (SAV) eş seçiminde dikkatli davranılmasını tavsiye eden hadislerinden de anlıyoruz:
“Kadınla şu dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen, dindar olanı seç ki hayır bulasın.”
EVLİLİĞE İLK ADIMLAR
Evliliğin amaçlarından en önemlisi huzurlu bir yuva kurmak ve sağlıklı nesiller yetiştirmek olduğundan, evlenmeyi düşünen kimselerin birbirlerini tanıması için nişanlılık dönemi meşru kabul edilmiştir. Eşler arasında iyi bir geçim olabilmesi, evliliğin huzur ve sükûnet içerisinde devam edebilmesi ve ileride çıkması muhtemel bazı ailevi problemleri en aza indirmesi bakımından evlilik öncesinde tarafların birbirlerini görüp beğenmeleri, birbirleri hakkında fikir edinmeleri önem arzetmektedir.
Nişan, İslâm hukukunda “hıtbe” kelimesiyle ifade edilmiş ve bizim örfümüze de nişan olarak geçmiştir. Nişan, “iz, belirti ve alamet bırakmak” anlamında kullanıldığından, birbirleriyle evlenme isteklerini bir söze bağlayan kız ve erkeğe, evlenme arifesinde olduklarının bir göstergesi olarak yüzük takılmış ve bu yüzük de o kişinin evlenme basamağında olduğunun bir nişanı olarak addedilmiştir. İşte nişan kelimesinin örfümüze geçişi bu şekilde olmuştur.
Nişanlanmak Nedir?
Nikâhtan önce böyle bir ara dönemin meşru kılınmasında, evlenecek taraflar ve aileleri açısından birçok fayda vardır. Bu süreç ileride evlilik birliğini kuracak olan çiftin birbirlerini tanımasına imkân hazırlar. Her iki tarafa da ahlâk, mizaç ve yatkınlıklarını inceleme fırsatı verir. Böylelikle taraflar birbirleri hakkında fikir sahibi olma, maddi ve manevi değer ölçülerini öğrenebilme ve bu yönde bir tedbir alabilme imkânına sahip olur. Bu, esasen evliliğe şuurlu bir şekilde hazırlanmak anlamına gelir.
Nişanlanmanın diğer bir önemi de taraflar arasında herhangi bir evlenme engelinin bulunup bulunmadığını tesbit etme imkânını sağlamasıdır. Zira nişanlanma, öncelikle akraba ve komşular tarafından bilineceğinden şayet taraflardan herhangi birinin evlenmeye engel oluşturan bir durumu varsa vaktinde önleme fırsatı doğmuş olmaktadır. Böylelikle, ileride geçersiz sayılacak bir evlilik, daha gerçekleşmeden zamanında bir müdahaleyle ortadan kaldırılmış olunacaktır. Mesela, birbirlerinin sütkardeşi olma durumu, günümüzde yaşanan en önemli sıkıntılardan biridir. Yeterli araştırma yapılmadığından ve böylesine dini hassasiyetler önemsenmediğinden bu gibi durumlarla maalesef karşılaşılabilinmektedir.
Kişinin Nişanlısıyla İlişkisi Nasıl Olmalıdır?
Kültürümüzde âdet haline gelen bu güzel uygulamayı dini ölçüler içinde yaşayabilmemiz için birtakım şartlara da riayet etmenin gerekliliğini unutmamak gerekir.
Nişanlanma sadece tarafların evlenme niyetini açıklayan bir evlenme vaadinden ibarettir. Bu itibarla, nikâh yapılmadıkça nişanlanmakla kadın ve erkek birbirine helâl olmazlar. Nikâh kıyılıncaya kadar birbirlerine yabancıdırlar. Aralarında mahremlik devam eder. Nişanlı olmakla taraflar birbirlerine karşı evli gibi davranamazlar. Nişanlılıktan sonra da önceden olduğu gibi aralarında iki yabancı insanın görüşmesinde bulunan bütün sınırlar mevcuttur. Bu bakımdan mahremiyet sınırlarına dikkat etmeleri gerektiğini bilmelidirler. Nitekim Hz. Peygamber (SAV), “Hiçbir erkek, yanında mahremi olmaksızın bir kadınla baş başa kalmasın” buyurmuştur. Kimselerin olmadığı yerlerde baş başa kalmayı haya ve iffet bakımından riskli gören İslâm bu tedbiri almıştır. Diğer yandan İslâm yabancı kadına bakmayı yasakladığı gibi, onunla yalnız baş başa kalmayı da yasaklamıştır.
Resûlullah (SAV) şöyle buyurmuştur: “Sizden kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa yanında mahremi olmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Çünkü bunu yaparsa üçüncüleri şeytan olur. ”
Kadın ve Erkeğin Birbirlerini Görmeleri
Evlenecek kimselerin evlilikten önce birbirlerini görüp beğenmeleri, ne derece bedenen, fikren ve ruhen yakınlık kurabileceklerini araştırmaları, ileride çıkması muhtemel bazı ailevi problemleri en aza indirmesi bakımından önemlidir. Bir erkeğin ya da bir kadının eş adayı ile baş başa konuşma zarureti doğması halinde, halvet hali olmadıkça dini ölçüler ve edep dairesi içinde, evlilik hayatını ilgilendiren uygun bir konuşma yapmaları mümkündür. Bunun açıkça ifadesi şudur: Kesin evlenme kararını vermek üzere kadın ve erkeğin başkalarının bilmesini istemedikleri bazı konuları konuşmak ve anlaşma sağlamak üzere, âdaba aykırı olmayacak tarzda konuşmalarında bir sakınca yoktur. Bu gibi konuşmalarda, iki tarafın iyi niyeti ve birbirine güveni esastır.
Nişanlıyken Haram İşlememek Temennisiyle Nikâh Kıyma
Nişanlıların bir araya geldiklerinde rahat hareket edebilmek için haram işlememek adına, kendi aralarında “dini nikâh” kıydırmaları İslâm hukukunun öngördüğü mahiyette bir nikâh olmadığı gibi birçok sakıncayı da beraberinde getirmektedir. Çünkü İslâm hukukunda sadece görüşmek, konuşmak için kıyılan bir nikâh türü yoktur. Ailelerin, düğünden ve resmi nikâhtan önce kız ve erkeğin birbiriyle daha rahat görüşüp konuşmaları için yaptıkları bu iş beraberinde pek çok sakıncayı getirmektedir. Bu sakıncalardan biri, dini nikâha güvenen gençlerin resmi nikâh öncesinde evlilik ilişkisine girmeleridir. Dini nikâhın kıyılması halinde taraflar dinen evlenmiş sayılacağından birlikte yaşamalarına hiçbir engel bulunmamaktadır. Ancak toplumumuzdaki uygulamalara baktığımızda dinen evli fakat ayrı yaşayan “nişanlı evliler” karşımıza çıkmaktadır. Birbirlerini evli çift derecesinde tanıyan tarafların bu süreç içerisinde birbirlerinde gördükleri hatalar nedeniyle daha baştan sorumluluk almaktan kaçıp evlilikten vazgeçmeleri çok kolay olabilmektedir. “Daha düğün yapmadık ve gerçek bir evlilik kurmadık” düşüncesiyle bir anda aralarındaki bağı koparabilmektedirler.
Nişanlılık sürecinde dini nikâh yaptırmanın en önemli sakıncalarından biri de karşı tarafı beğenmeme ve onunla zevciyet ilişkisine girmeme isteğinde olan kadının durumudur. Zira eğer boşanma arzusu kadından sâdır olsa bile erkek boşamadıkça, kadın dinen boşanmış olmaz. Bu türden vakalar günümüzde sıkça yaşanmaktadır. Bütün bu olumsuzlukların yegâne sebebi, gerçek evlilik ve resmi nikâh öncesi, rahat hareket edebilme, günümüz medeniyet anlayışıyla flört ederek evliliğe hazırlanma gibi saçma anlayışlar sebebiyledir.
Peygamber Efendimiz (SAV), “Bir şeyi aşırı sevmen seni kör ve sağır yapar”e buyurur. Bugün, sözlü ve nişanlı adı altında birçok genç bir araya geliyor, yaşıyor, eğleniyor, bilâhare birbirini oyalamaya çalışıyor. Ekseriyette bundan zarar gören de kız oluyor.,
kaynak
NASİHAT
Kanaatkâr ol ! Yâni, kocan tarafından getirilen yiyecek ve giyecek herşeyi memnuniyetle kabul et ! Çünkü, kanaat, kalbi huzûra kavuşturur.
2 - Söylenenleri dâima iyi dinle ve kocanıin meşrû (islama uygun) emirlerine itaat et !
3 - Evin ve her şeyin her zaman, temiz, muntazam ve düzenli olsun !
4 - Eşinin yemek saati ile uyku saatine dikkat etmelisin ! Açlık insanıi huysuz eder, uykusuzluk ise, öfkelendirir.
5 - Evinin mallarını ve eşyasını iyi koru ! Yaptığın işleri, iyilikleri başa kakma ! iyiliğe karşı iyilik çabuk unutulur fakat kötülüğe karşı yapılan iyilik unutulmaz.
6 - Eşinin yakınlarına güzel muâmelede bulun ! Kocanın hatâlarını, yalnız iken, yumuşak bir şekilde söyle !
7 - Kocanın sırlarını hiç kimseye söyleme ! Karı-koca arasındaki sırlar kabre berâberlerinde gömülmelidir.
8 - Eşinin üzüntüsünü ve neşesini paylaş ! Ona her yönüyle iyi bir hayat arkadaşı ol ! Yalan, yuvayı içten içe yıkan bir kurttur.
9 - Aranızdaki problemleri kendiniz hâlledin ! Sakın bunları, bize ve başkasına taşıma ! Kimseden medet umma !
10-Kocandan, almakta zorlanacağı, gücünün yetmeyeceği şeyleri isteme !
11-Kadının güzel huylusu, eşine Cennet nîmetidir. Sen kocana Cennet nîmeti ol ! Azap çektirme
HUZUR KAPISINDAN ALINTIDIR
http://www.huzurkapisi.de/Erkek, hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmeli. Eşinin iyiliğini, iffetini Allahü teâlânın büyük nimeti bilmeli. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmeli. Çünkü, uygun bir kadın büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değil, onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması gerekir. Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükafatlara kavuşur) buyuruldu. İyi Müslüman olmak için hanım ile iyi geçinmek şarttır. Allahü teâlâ, (Onlarla iyi, güzel geçinin!) buyuruyor. (Al-i İmran 19)
İyi geçinme, güzel geçinmek, ne demektir? İyi erkek, sadece eşine kötülük etmeyen değil, eşinden gelen sıkıntılara da katlanandır. Eğer bir erkek, eşinden gelen sıkıntılara katlanamıyorsa, iyi birisi olduğunu iddia edemez, buna hakkı da yoktur.
Mürşid-i kâmil olan büyük zatlar, talebelerine, "Hanımını üzeni sevmeyiz. Allahü teâlâ evin içini hanıma vermiştir. Bir erkek evin içine ne kadar çok karışırsa, dünyada ve ahirette o nispette çok sıkıntı çeker” buyururdu.
HUZUR KAPISINDAN ALINTIDIR
Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(İman yönünden en üstün mümin, hanımına, en iyi davranandır.) [Tirmizi]
(Eşine güler yüzle bakanın defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R. Nasıhin]
(Eşinin haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]
Erkek, eşinin yemeğine karışmaz, temizliğine karışmaz, ütüsüne, eşyaları düzenlemesine karışmaz. Onun dünyası evidir. İstediğini yapar. Yemek yapmamışsa, olsun peynir ekmek yeriz demesi gerekir. Tuzlu tuzsuz yapmışsa ses çıkarmaz. Yemek yanmışsa hiç görmemesi gerekir. Eğer erkek bunları yaparsa, kadın kocasına hayran olur, kendisi utanır, düzeltmeye çalışır. Aksine niye böyle yapıyorsun denirse, iş çığırından çıkar. Kadın zayıftır, tez üzülür, tez sevinir, çok şeyi bir anda silip atar. Bütün iyiliklerini unutur. Bunun için boşama hakkı erkeğe verilmiştir. Erkekten daha dirayetli, kadın olmaz mı; elbette olur, ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Yine büyük zatlar buyuruyor ki:
(Hanım, evde hizmetçi değil, sultandır. Hanımını üzmek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Bir Müslüman hanımını nasıl üzer, akıl almıyor. Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor
aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da kazanır!)
Kadın, erkek iyi geçinmek için yalan söyleyebilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Erkek, eşini, eşi de, beyini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]
İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim, bana sevmediğini söyledi. Beni sevmeyen bir kadınla birlikte yaşayamam, ayrılmak istiyorum) dedi. Hazret-i Ömer, kadına sordu:
- Kocana, seni sevmiyorum dedin mi?
- Evet dedim.
- Niçin?
- Bana sordu. Ben de yalan söyleyemedim. Yoksa burada yalana izin var mıdır?
- Elbette burada yalan söylemeye izin vardır. Bir kadın, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz.
Hanımı idare etmek, onu haramdan korumak, neşelendirmek birinci vazife olmalıdır.
Hatice Annemizi Unutulmaz Kılan Hizmet
Dini Hikayeler
Eline aldığı kuru bir hurma dalına dayanarak Resûlüllah’ın
kapısına kadar gelmiş olan yaşlı bir kadın, içeri girmek arzusunu izhar etmesi üzerine;
– Yâ Resûlâllah, kim olduğunu bilmediğimiz bir ihtiyare kadın, zâtınızı görmek istiyor,” dediler.
Resûl-i Ekrem Hazretleri:
– Müsaade edin, gelsin,” buyurdular.
İhtiyarlıktan âdeta rükû eder halde duran kadın, hurma dalından edindiği
asâsına dayana dayana Resûlüllah’ın kapısından içeri girdi, bir-iki adım ilerledikten sonra,
kendisini tanıyan Resûlüllah hemen ayağa kalktılar; altlarındaki içi hurma lifi dolu minderlerini
göstererek oturmasını istediler.
Resûlüllah’ın bu kadına gösterdiği hürmet ve alâka, orada hazır bulunan Hazret-i Ömer’in
dikkatini çekti; hattâ kim olduğunu merak ettiği bu ihtiyareye gösterilen bu ikramı, biraz da
fazla gibi bulduğu içindir ki, ihtiyare kalkıp gittikten sonra:
– Yâ Resûlâllah, bu kadın kimdi ki, kendisine ayağa kalkacak kadar hürmet ettiniz, minderinizi
verecek kadar alâka gösteriniz?” dedi.
Resûlüllah’ın cevabı tek cümleden ibaretti:
– Bu kadın, bizim Hatîce’nin dostlarındandı!”
Burada aklımıza şöyle bir sual geliyor:
– Resûlüllah Hazretleri, senelerce evvel vefat etmiş olan Hatice Validemize, neden bu kadar
alâkâ duyuyordu ki, O’nun dostlarına bile ayağa kalkıyor, minderlerini vermek
kadirşinâslığında bulunuyorlardı? Hatîce Validemizin kendisini bu derece sevdiren
hususiyeti ne idi?
Bu sualin cevabını da, Hazret-i Âişe Validemizin hazır bulunduğu bir mecliste cereyan
eden şu hatırada bulmak mümkündür. Fahr-i Kâinat Efendimiz, bir aile
sohbetinde, Hazret-i Hatîce Validemizi uzun uzun yâdetmiş; bazı hatıraları yeniden
anlatarak, geçmiş günlerini dile getirmişti.
Hazret-i Âişe Validemiz:
– Yâ Resûlâllah, senelerce evvel ölüp gitmiş olan bir yaşlı kadını, bu kadar hatırlayıp
yâdetmekte ne fayda var? Allahü Zülcelâl, size, O’ndan daha genç ve güzelini ihsan etmiş;
ağzında dişi bile kalmamış bir ihtiyare yerine daha gencini vermiştir,” dedi. Âişe
Validemizin bu sözlerine karşı Resûlüllah
Hazretleri’nin, Hz. Hatîce Validemizi niçin unutmadığını bildiren şu cevaplarını,
dikkat ve ibretle okumaktayız:
– Yâ Âişe! Seneler geçtiği halde Hatîce’yi unutmayışım, O’nun dış güzelliğinden değildir.
Herkes beni red ve inkâr ettiği zaman, Hatîce bana inandı ve tasdik etti.
Etrafımdakiler bana, yalancısın, dediği zaman; Hatîce bana, doğru söylüyorsun,
asla çekinme, dedi.
İnsanlar benden bir pulu esirgediği zaman, Hatîce, bütün servetini önüme
sürerek bunların hepsi emrindedir, istediğin kadar harcayabilirsin, dedi.
Dünyada yalnız kaldığım günlerde, Hatîce, benden asla geri kalmadı;
bunların hepsi geçicidir, üzülme, ileride bu güçlükleri kolaylıklar takip edecektir, dedi.
İşte ben, Hatîce’yi, bu fedakârlıkları için unutmuyorum!”
Hz. Hatîce’yi seneler geçtiği halde unutturmayan meziyetleri,
Resûlüllah nezdinde, kadın arkadaşına oturduğu minderini verdirecek kadar
kazanmış olduğu itibar ve kıymeti; hanımların dikkatlerini çekmelidir.
Mü’mine hanımlar, İslâm dâvası uğrunda fedakârca çalışan kocalarına engel
olmamalı. Hatîce annemiz gibi, bütün kuvvet ve imkânlarıyla dâva uğrunda
çalışan beylerini takviye ile yardımcı olmalıdırlar.
Kaynak: Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları
EŞLER CENNETTE BİRLİKTE Mİ OLACAK ?
---------------------------------------
Müslüman olan eşler için Kur'an-ı Kerim şöyle diyor.
Siz ve eşleriniz cennete girin orada ağırlanacaksınız...
(Zuhruf, 70)
--
O gün cennetlikler eğlence içinde zevk sürecekler.
Onlar ve eşleri gölgeliklerde, koltuklar üzerinde yaslanacaklar.
Onlar için orada meyveler ve arzu ettikleri her şey vardır.
(Yasin, 55-57)
--
Biz Cennet kadınlarını yepyeni bir yaradılışla yaratacağız.
Onları bakire yapacağız. Kocalarına düşkün ve aynı yaşta.
Bütün bunlar amel defterlerini sağdan alanlar içindir...
(Vakıa, 35-38
Kuranda evlilik ile alakali tahmini 25 ayet geçiyor
2:221 - Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.
2:230 - Eğer kadını bir daha boşarsa, bundan sonra artık başka bir kocaya varıncaya kadar ona helâl olmaz. Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah'ın hududunu sağlam tutacaklarını ümid ettikleri takdirde öncekilerin birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın tayin ettiği hudududur. Bunları, bilen bir kavim için açıklıyor.
2:232 - Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, aralarında meşru bir şekilde rızalaştıkları takdirde, kendilerini kocalarıyla nikâhlanacaklar diye sıkıştırıp, engellemeyin. İşte bu, içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere verilen bir öğüttür. Bu, sizin hakkınızda daha hayırlı ve daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.
2:235 - Böyle kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat meşru bir söz söylemekten başka bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok yumuşaktır.
4:3 - Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir.
4:6 - Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onların akılca olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. "Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar" endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin. Zengin olan, onların malını yemekten çekinsin. Fakir olan ise, meşrû sûrette yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, bunu şahitler karşısında yapın. Hesap görücü olarak Allah yeter.
4:19 - Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.
4:22 - Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınlarla evlenmeyiniz. Şüphe yok ki o, pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena bir âdetti.
4:25 - Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir).
4:34 - Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
4:35 - Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.
4:127 - Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikahlanmayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan âyetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir.
4:128 - Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
4:129 - Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
5:5 - Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır.
24:3 - Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.
24:32 - Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.
24:33 - Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
24:60 - Bir nikah ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, zinetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.
33:37 - Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.
33:49 - Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Derhal müt'alarını (mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip onları güzel bir şekilde salıverin.
33:50 - Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
33:52 - Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah her şeye gözcü bulunuyor.
33:53 - Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır.
60:10 - Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduğunu öğrenirseniz onları kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiğinizi isteyin. Onlar da sarfettiklerini istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda O, hükmeder, Allah bilendir, hikmet sahibidir.
İHYA ORG TAN ALINTIDIR
Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." | |
![]() | |
2:49 - | (Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardık, (onlar) size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı. |
![]() | |
2:187 - | Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar,sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar. |
![]() | |
2:197 - | Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin.Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun! |
![]() | |
2:222 - | Ey Muhammed! Sana kadınların ay başı halinden de soruyorlar. De ki: O bir eziyettir Onun için ay başı halinde oldukları zaman kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendikleri zaman ise Allah'ın emrettiği yerden onlara varın, yaklaşın Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever. |
![]() | |
2:223 - | Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele! |
![]() | |
2:226 - | Kadınlarından îlâ edenler (onlara yaklaşmamaya yemin edenler) için dört ay beklemek vardır. Eğer bu yeminlerinden dönerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
![]() | |
2:227 - | Yok eğer boşamaya karar vermişlerse, şüphesiz ki Allah söylediklerini işitir, kurduklarını bilir. |
![]() | |
2:228 - | Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre içersinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, üzerlerindeki meşru hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler için, onların üzerinde bir derece vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
![]() | |
2:229 - | Boşamak (talak) iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helâl olmaz. Ancak Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkmaları başka. Eğer siz de bunların, Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarsanız, kadının, ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde artık ikisine de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın çizdiği hudududur. Sakın bunları aşmayın, Her kim Allah'ın hududunu aşarsa, işte onlar zalimlerdir. |
![]() | |
2:230 - | Eğer kadını bir daha boşarsa, bundan sonra artık başka bir kocaya varıncaya kadar ona helâl olmaz. Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah'ın hududunu sağlam tutacaklarını ümid ettikleri takdirde öncekilerin birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın tayin ettiği hudududur. Bunları, bilen bir kavim için açıklıyor. |
![]() | |
2:231 - | Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, artık kendilerini ya iyilikle tutun veya güzellikle salın. Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa nefsine zulmetmiş olur. Sakın Allah'ın âyetlerini alay konusu edinmeyin, Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitap ve hikmeti hatırlayıp, düşünün. Hem Allah'tan korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilir. |
![]() | |
2:232 - | Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, aralarında meşru bir şekilde rızalaştıkları takdirde, kendilerini kocalarıyla nikâhlanacaklar diye sıkıştırıp, engellemeyin. İşte bu, içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere verilen bir öğüttür. Bu, sizin hakkınızda daha hayırlı ve daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz. |
![]() | |
2:233 - | Anneler, çocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocuğu sebebiyle bir anne de, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise düşen de yine aynı borçtur. Eğer ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi güzel güzel verdikten sonra bunda da size bir günah yoktur. Bununla beraber Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görür. |
![]() | |
2:234 - | İçinizden vefat edip de geride eşler bırakan kimselerin hanımları, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. İddet (bekleme) sürelerini bitirdikleri zaman, artık kendileri hakkında meşru bir şekilde yapacakları hareketten size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. |
![]() | |
2:235 - | Böyle kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat meşru bir söz söylemekten başka bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok yumuşaktır. |
![]() | |
2:236 - | Eğer kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız (bunda) size bir vebal yoktur. Şu kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli geniş olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur. |
![]() | |
2:237 - | Eğer onları, kendilerine dokunmadan önce boşar ve mehri de kesmiş bulunursanız, o zaman borç, o kestiğiniz miktarın yarısıdır. Ancak kadınlar veya nikâh akdini elinde bulunduran kimse bağışlarsa başka. Ey erkekler! sizin bağışlamanız ise takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın şüphesiz ki Allah, her ne yaparsanız hakkiyle görür. |
![]() | |
2:240 - | İçinizden hanımlarını geride bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Bununla birlikte eğer kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları meşru bir hareketten dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
![]() | |
2:241 - | Boşanmış kadınlar için de meşru ve geleneğe uygun şekilde bir meta'(intifa hakkı) vardır ki verilmesi, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur. |
![]() | |
3:35 - | İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin." demişti. |
![]() | |
3:36 - | Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken- şöyle dedi: "Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum". |
![]() | |
3:37 - | Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. "Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah katındandır." derdi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. |
![]() | |
3:42 - | Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı. |
![]() | |
3:43 - | Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku' edenlerle beraber rüku' et" demişlerdi. |
![]() | |
3:44 - | İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) "Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak?" diye kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu hususta) Tartışırlarken de yanlarında bulunmadın. |
![]() | |
3:47 - | (Meryem): "Ey Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi. Allah: "Öyle ama, Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece 'ol!' der, o da hemen oluverir." dedi. |
![]() | |
3:61 - | Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim". |
![]() | |
4:1 - | Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir. |
![]() | |
4:3 - | Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir. |
![]() | |
4:4 - | Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer onlar gönül rızasıyla size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin. |
![]() | |
4:7 - | Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar, az olsun çok olsun, farz kılınmış bir hissedir. |
![]() | |
4:11 - | Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir. |
![]() | |
4:12 - | Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır. |
![]() | |
4:15 - | Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin. |
![]() | |
4:19 - | Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur. |
![]() | |
4:20 - | Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız? |
![]() | |
4:21 - | Birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat almışken verdiğinizi nasıl geri alabilirsiniz? |
![]() | |
4:22 - | Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınlarla evlenmeyiniz. Şüphe yok ki o, pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena bir âdetti. |
![]() | |
4:23 - | Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyyet devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayıcı) ve çok merhamet edicidir. |
![]() | |
4:24 - | Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
![]() | |
4:25 - | Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir). |
![]() | |
4:32 - | Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir. |
![]() | |
4:33 - | Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir. |
![]() | |
4:34 - | Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür. |
![]() | |
4:35 - | Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır. |
![]() | |
4:36 - | Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. |
![]() | |
4:43 - | Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. |
![]() | |
4:75 - | Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? |
![]() | |
4:76 - | İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. |
![]() | |
4:98 - | Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç... |
![]() | |
4:124 - | Erkek veya kadın, kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar. |
![]() | |
4:127 - | Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikahlanmayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan âyetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir. |
![]() | |
4:128 - | Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
![]() | |
4:129 - | Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. |
![]() | |
4:130 - | Eğer karı-koca birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, Allah, onların her birini geniş lutfuyla muhtaç bırakmaz. Allah'ın lutfu geniştir, hikmeti büyüktür. |
![]() | |
5:38 - | Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir. |
![]() | |
6:100 - | Onlar, Allah'a cinlerden de ortak koştular. Halbuki onları yaratan O'dur. Bilgileri olmadan O'na oğullar, kızlar uydurdular. O'nun şânı onların uydurdukları sıfatlardan münezzeh ve yücedir. |
![]() | |
6:101 - | Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Eşi de olmadığı halde, nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. |
![]() | |
6:139 - | Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi onda ortaktır. Bu nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir. Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. |
![]() | |
7:81 - | Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz. |
![]() | |
7:127 - | Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: "Seni ve ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun da dedi ki: "Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz." |
![]() | |
7:141 - | Hani sizi, Firavun sülâlesinin elinden kurtardığımız zaman, hatırlasanıza, size azabın kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbiniz tarafından büyük imtihan vardı. |
![]() | |
7:189 - | Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah'tır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler: "Eğer bize salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız." |
![]() | |
9:24 - | Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez. |
![]() | |
9:67 - | Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Allah'ı unuttular da, Allah da onları unuttu. Gerçekten de münafıklar hep fâsık kimselerdir. |
![]() | |
9:68 - | Allah, erkek kadın bütün münafıklara ve bütün kâfirlere cehennem ateşini ebedî olarak vaad buyurdu. O ateş onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir. Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır. |
![]() | |
9:71 - | Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir. |
![]() | |
9:72 - | Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur. |
![]() | |
11:71 - | İbrahim'in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü. Ona İshak'ı ve İshak'ın arkasından da Ya'kub'u müjdeledik. |
![]() | |
11:72 - | "Vay başıma gelene!" dedi, "Ben bir kocakarıyım, kocam da yaşlı bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!" |
![]() | |
12:21 - | Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: "Buna güzel bak. Bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz." Yusuf'u böylece oraya yerleştirdik. Ona rüyaların tabirini de öğrettik. Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
![]() | |
12:23 - | Derken, evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murad alıp yararlanmak istedi. Kapıları kilitledi ve "Haydi beri gel!" dedi. Yusuf: "Allah'a sığınırım! Muhakkak ki, o (kocan), benim efendim, bana çok güzel baktı. Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar" dedi. |
![]() | |
12:24 - | O hanım, ona gerçekten niyeti bozmuştu. Eğer Rabbinin burhanını görmese idi. Yusuf da ona özenip gitmişti. Aslında ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyle olmuştu. Çünkü o bizim ihlasa erdirilmiş kullarımızdan biriydi. |
![]() | |
12:25 - | İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: "Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?" |
![]() | |
12:26 - | Yusuf: "kendisi benden yararlanmak istedi" dedi. Hanımın akrabasından biri de şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir, o zaman bu, yalancılardandır." |
![]() | |
12:27 - | "Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, o zaman bu doğru söyleyenlerdendir." |
![]() | |
12:28 - | Ne zaman ki, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, o zaman dedi ki: "Bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür". |
![]() | |
12:29 - | "Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme! Kadın! Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun". |
![]() | |
12:30 - |
Şehirde bazı kadınlar da "Azizin karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli..." dediler.
Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir. (Nisa Suresi, 32) Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir ‘çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar’ bile haksızlığa uğramayacaklardır. (Nisa Suresi, 124) Şu halde bil; gerçekten, Allah’tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de. (Muhammed Suresi, 19) Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 71-72) Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir. (Ahzab Suresi, 58) Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Ahzab Suresi, 73) Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97) “Rabbim, beni, annemi, babamı, mü’min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma.” (Nuh Suresi, 28) Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; iyi ve temiz erkekler, iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar, onların demekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir rızık vardır. (Nur Suresi, 26) Gerçek şu ki, sadaka veren erkekler ile sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler; onlar için kat kat arttırılır ve ‘kerim (üstün ve onurlu)’ olan ecir de onlarındır. (Hadid Suresi, 18) Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokca zikreden erkekler ve (Allah’ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (Ahzab Suresi, 35-36) O gün, mü’min erkekler ile mü’min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. “Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir.” İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Hadid Suresi, 12) “Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü’min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler.” (Mümin Suresi, 40) İHYA ORG TAN ALINTIDIR Hz. Ömer (Radıyallâhû Anh) devrinde bir adam hanımı ile arada bir ağız kavgası edip çekişiyordu. Adam hanımına laf anlatamayınca bunalmış, halifeden yardım ve akıl istemek için evine gelmişti. Evin kapısını çalmak için yaklaştığında içeriden bir kadının yüksek sesle konuştuğunu duydu. Biraz dikkat edince, bunun Hz Ömer'in (Radıyallâhû Anh) hanımı olduğunu anladı. Baktı ki Hz Ömer’de (Radıyallâhû Anh) aynı durumda. Adam şaşırdı; koca halife, kendisine karşı sesini yükselten hanımını sükûnetle dinliyordu. Kapıyı hiç çalmadan hemen geri döndü. O sırda Hz. Ömer (r.a) birisinin kapıya doğru geldiğini fark etmişti. Gelen kimsenin kapıyı çalmadan geri döndüğünü görünce, hemen arkasından çıkıp adamı geri çağırdı ve ne için geldiğini, niçin geri döndüğünü sordu. Adam, "Ya Ömer, bir derdim vardı, size akıl danışmaya gelmiştim; fakat gördüm ki siz de aynı dert içindesiniz. Onun için rahatsız etmek istemedim!" dedi. Hz. Ömer, (r.a) "Derdin neydi?" diye sordu. Adam, "Hanımım, bazen bana karşı evde yüksek sesle konuşuyor, sözlerime sertçe karşılık veriyor, canımı sıkıyor. Gördüm ki bu durum sizin evde de oluyor" dedi. O zaman Hz. Ömer (r.a) adamı bir kenara çekerek ona, "Bak, hanımların kocaları üzerinde pek çok hizmeti ve hakkı vardır. Bunun için kendilerine tahammül etmeliyiz. Onlar bizim evimizi beklerler. Ekmek ve yemeğimizi pişirirler. Çocuklarımızı emzirirler. Elbise ve evimizi temizlerler. Cinsi ihtiyacımızı gidererek biz harama düşmekten korurlar. Ben bana bu kadar hizmeti dokunan bir kadına niçin tahammül etmeyeyim" dedi. Bunları bir halifeden dinleyen adam, biraz düşündü ve, "Benim eşim de aynı hizmetleri görüyor" dedi. O zaman Hz. Ömer, (r.a) "Kardeşim, hanımının sıkıntısına tahammül göster. Dünya hayatı çok kısadır; gelir geçer!" dedi. (zeheb, el-kebâir, 179) Hak adına yeri gelince demir gibi sert olan Hz. Ömer (r.a), yine hak hatırına yeri gelince kadife gibi yumuşak olabilmekteydi. Onun tek derdi hakkın hatırını korumaktı. İşte tevazu denen şey budur. İnsan halka gösterdiği tevazu kadar Hak katında yücelir. Bütün sıkıntılar ölümü unutmaktan, hak ve hukuka riayet etmemekten yani dine uymamaktan ileri gelir. Din, güzel ahlak demektir. Şu halde dinin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlaklı olur. Güzel ahlaklı olan da iki cihanda rahat olur. Şimdi esas konuya geçelim! Kusursuz kul olmaz. Kusursuz arkadaş arayan, arkadaşsız kalır, kusursuz eş arayan bulamaz. Yiğitlik, kusurlu insanla iyi geçinmektedir. Evde hiçbir şeyi kusurlu bulmamalıdır! Tenkit, münakaşa, bir yuvanın yıkılmasına veya huzursuz hale gelmesine sebep olur. Şunu iyi bilmeli ki, yalnız karı-koca değil, hiç kimse tenkitten hoşlanmaz. Herkes takdir bekler. Genel olarak kadınlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler. Aldığı bir elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış) dersek, bir şey kaybetmeyiz. Çünkü dinimiz, hanımla iyi geçinmek için yalan söylemeyi bile caiz görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır. Bir kadın için en büyük mutluluk, kocasının kendisini takdir etmesidir. Bilhassa kadınlar, basit şeylere dikkat ederler. Bayramlarda, mübarek gecelerde, evlenme yıldönümlerinde ufak da olsa bir hediye vermeyi ihmal etmemelidir! Evdeki mutluluk, iş yerindeki nezaketten daha mühimdir. Huzur, milyarları kazanmaktan daha önemlidir. O halde, takdir edici, nazik ve güler yüzlü olanın evinde geçimsizlik olmaz. Peygamberimizin (Aleyhissalâtû Vesselâm) bu konudaki üç hadis-i şerif meali de şöyledir: (İman yönünden en üstün mümin, hanımına, en iyi davranandır.) [Tirmizi] (Eşine güler yüzle bakanın defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R. Nasıhin] (Eşinin haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa] Peygamber efendimiz, (Aleyhissalâtû Vesselâm) eve gülümseyerek girer, selam verirdi. Üzüntülü de olunsa, tebessüm ihmal edilmemelidir! Çünkü "Lisan-i hal, lisan-ı kalden entaktır", yani, hareketlerimiz, sözlerimizden daha fazla tesir eder. Evet, tebessüm ateşinde erimeyen maden bulunmaz. Kalblerin fethi gülümsemekten geçer. Bir tebessüme esir olan genç, bir kızın hiçbir meziyetini dikkate almadan onunla evlenmek hatasına kurban gidebilir.Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur. Tebessüm, bedavadır, alanı mutlu eder, vereni üzmez. Bazen bir tebessümün hatırası ömür boyu unutulmaz. Huzurun anahtarı tebessümdür. Tebessüm edemeyen zavallıdır. Gülümsemesini bilmek, dünya ve ahiret saadetine sebep olur. Kur'ân-ı Kerim’de, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildiriliyor. Fudayl bin İyad hazretleri, (Eşim huysuzluk yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o şeye tevbe edince, eşimin huysuzluğu da giderdi. Böylece, tevbemin kabul edildiğini de anlardım) buyurdu. O halde Müslüman erkek, eşiyle iyi geçinir. Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Allah'ın emanetine yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]Şu halde kimin emaneti olduğunu düşünmeli, Allah'ın emanetine hıyanet etmemeli. Erkek hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmeli. Eşinin iyiliğini, iffetini, Allahü teâlânın büyük nimeti bilmeli. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmeli. Çünkü uygun bir kadın, büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değil, onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması gerekir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükâfatlara kavuşur) [İ. Gazali] İyi Müslüman olmak için hanımla iyi geçinmek şarttır. Çünkü Allahü teâlâ, (Onlarla iyi, güzel geçinin) buyuruyor. (Al-i imran19) İyi geçinme, güzel geçinmek, ne demektir? İyi erkek, sadece eşine kötülük etmeyen değil, eşinden gelen sıkıntılara da katlanandır. Eğer bir erkek, eşinden gelen sıkıntılara katlanamıyorsa, iyi birisi olduğunu iddia edemez, buna hakkı da yoktur. Rabbim evlerimizde huzuru daim etsin..Amin.. O'na emanet olunuz. Böyle bir eş ve evlilik hayal etmemiştiniz. Ailenizin, arkadaşlarınızın etkisinde ya da bunalımlı bir zamanınızda karar verdiniz. Ama hayal kırıklığına uğradınız. “Hiç hayal etmediğim bir insanla hayal bile edemeyeceğim bir evlilik yaptım?” diye pişmanlık duyuyorsunuz. Başkaları evlilikle gül bahçesine girerken; kendinizi yıkılan hayallerinizin enkazı altında kalmış gibi hissediyorsunuz. “Keşke, keşke” deyip duruyorsunuz. Ya da severek evlendiniz; ama evlendikten sonra hiçbir şey istediğiniz gibi olmadı. Peki ne düşünüyorsunuz? Başlamadan bitirmeyi mi? O kadar kolay mı bir insanın dünyasına girdikten sonra onu yüzüstü bırakıp kaçmak? Evlilik evcilik değil ki, “ben bu oyunu beğenmedim” deyip çekip gidesiniz? Öyleyse ne yapmalısınız? Önce bütün gücünüzü toplayarak o enkazın altından kalkmaya çalışın. Şayet “ben bu enkazın altından kalkamam” der umudunuzu yitirirseniz, orada öylece çürür gidersiniz. Unutmayın bazen enkazlar altından defineler çıkar. Gül bahçeleri ise bir hazanda solup gider. Belki enkaz kabul ettiğiniz evliliğinizin altında büyük bir mutluluk definesi gizlidir. Beyninizi o defineyi bulmak için çalıştırın. Eee, ne de olsa define bulmak o kadar da kolay değil. Yorulacak, acı çekecek, üzülecek ve gözyaşı dökeceksiniz. Ama defineyi bulduktan sonra da ömür boyu mutlu olacaksınız. Hiçbir şey kolay değil ki! “Neden bunca zahmete katlanayım derseniz?” Hayatta hiçbir şey kolay elde edilmiyor. Tepesinde yakıcı yaz sıcağını hissetmeyen meyve, olgunlaşmıyor. İmtihan sıkıntısını çekmeyen öğrenci başarı belgesini eline alamıyor. Ama ekser insanlar, “hayatta yüzüm bir kez bile gülmedi, bundan sonra da güleceğini sanmıyorum” diyerek ümidini yitiriyor. Olayları gözünde büyütüp, hayatla olan bağlarını koparıyor. Eşinin her hareketini ters görüyor. Oysa “ben bu evlilikte mutlu olacağım, kötü giden şeyleri azim ve irademle düzelteceğim” diyenler mutluluğu yakalıyor. Nitekim, tarih ümit ve azimle çalışanların başarı öyküleriyle doludur. Meselâ dünyanın en ünlü hatibi Cicero kekeme olduğu, Einstein 9 yaşına kadar konuşamadığı ve ailesinin onu özürlü sandığı, başarısız olduğu için okuldan atıldığı, Beethoven’in ise 9. Senfoni’yi sağırlık döneminde bestelediği, Edison’un iki bininci deneyinde bile vazgeçmeyip, durmadan çalışmak yüzünden gözleri yanıp dayanılmaz sancılar çekerek sonunda başardığı söylenir. Bu arada dua etmeyi de unutmamak gerekiyor. 30 yıl boyunca duanın gücünü araştıran Harvardlı bilim adamı Dr. Herbert Benson, bütün dua etme biçimlerinin stresi yatıştırdığını, bedeni sakinleştirdiğini ve şifalı gevşeme tepkisi uyandırdığını söylüyor. “Eşinizle oturun ve ellerinizi açın, birbiriniz için sesli dua edin. Dua etmek istediğinizden emin değil misiniz? O zaman bunun yerine sahip olduğunuz nimetleri saymayı deneyin. Her gün başınıza gelen üç iyi (büyük ya da küçük) şeyi yazın ve bu iyi şey neden gerçekleşti, diye sorun. 3 ay sonra ciddi derecede daha mutlu hale geldiğinizi göreceksiniz.” |
![]() |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder