MUTLAKA SONUNA KADAR OKUYUN VE ŞÜKREDİN...
“Ardımda nice günler bıraktım ben, soğuk kış geceleri de dahildi buna… O gecelerde üşümüştüm ama ben bu güneşli günde daha da çok üşüyorum anne…
Mayısın ikinci pazarı dediler… Garip bir duygu çöktü içime… Hasretinle yanan şu gönlümü, sensizliğin ayazı vurdu anne…. Gözyaşlarım uzuu…n sarkıtlar oluşturdu gönlümün senin ısından mahrum soğuğunda…
Parktayım bende her çocuk gibi… Annelerine güller hediyeler götüren çocukları izlerken içimi daha da çok yaktı sensizlik… Alabileceğim bir çiçeği, toprak kokan ellerine değil de sen kokan toprağa verebileceğim geldikçe aklıma, bir şelaleymişçesine aktı gönlüme, gözyaşlarım…
Ben gibi kaç öksüz var şu dünyada… Kaç kişi tattı şu acı duyguyu bu anneler gününde… Kim özler benim seni özlediğim gibi annesini bilemem ama ben seni bir ayrı özledim anne…
Sen gittikten sonra elimden kimse tutmadı, ben kendi elimi kendim tuttum hep… Yetimhanenin o soğuk demir ranzalarında aradım senin sıcaklığını… Kokunu sokaklara dikilmiş güllerde aradım ben… Çiçekçiden hiç gül alamadım ki ben anne…
Hiçte param olmadı sen gittikten sonra… Fakirdik sen varken de ama, sen gittikten sonra anladım senin varlığın ayrı bir zenginlikmiş anne…
Şimdi olmayan paramla sahip olduğum en anlamlı hediyeyi sana değil ama sen kokan toprağa sunabilirim… “Gözyaşlarım”… Sana ulaşır mı bilmem ama ulaşması için elimden geleni yaparım, gerekirse gün boyunca ağlarım anne… Yeter ki sen de bir anneler gününün sabahında rüyama gel güldür beni… Ben seni rüyamda bir kez daha olsun görebilmek için yine ağlarım günler boyunca… Kefareti neyse öderim ben annem, yeter ki sen rüyama gel….
..RÜYAMA GEL…
Ben gibi kaç öksüz var şu dünyada… Kaç kişi tattı şu acı duyguyu bu anneler gününde… Kim özler benim seni özlediğim gibi annesini bilemem ama ben seni bir ayrı özledim anne…
Sen gittikten sonra elimden kimse tutmadı, ben kendi elimi kendim tuttum hep… Yetimhanenin o soğuk demir ranzalarında aradım senin sıcaklığını… Kokunu sokaklara dikilmiş güllerde aradım ben… Çiçekçiden hiç gül alamadım ki ben anne…
Hiçte param olmadı sen gittikten sonra… Fakirdik sen varken de ama, sen gittikten sonra anladım senin varlığın ayrı bir zenginlikmiş anne…
Şimdi olmayan paramla sahip olduğum en anlamlı hediyeyi sana değil ama sen kokan toprağa sunabilirim… “Gözyaşlarım”… Sana ulaşır mı bilmem ama ulaşması için elimden geleni yaparım, gerekirse gün boyunca ağlarım anne… Yeter ki sen de bir anneler gününün sabahında rüyama gel güldür beni… Ben seni rüyamda bir kez daha olsun görebilmek için yine ağlarım günler boyunca… Kefareti neyse öderim ben annem, yeter ki sen rüyama gel….
..RÜYAMA GEL…
0-6 yaş
0-6 yaş kişiliğin temel taşlarının köklü alışkanlıkların kazanıldığı dönem...
Çocuğun ince zayıf güçsüz bileklerine alışkanlığın bükülmez kelepçesi bu dönemde takılır bu dönemde filizlenir ağaç olacak tohum...Bu dönemde açılır zihinde derin izler.Ve o izlerle kurar yuvasını örnekler...
Bütün değerler çocukta 0-6 yaş döneminde maya tutar 6-12 yaş döneminde çiçekleri açar bütün hayat süresince de meyvelerini verir .
0-6 yaş bir milleti kaçırdığı yada kazandığı en değerli fırsattır.Bu boşluğun yerini hiçbir şey dolduramaz
Her şeyin yeri zamanı değeri ayrı.Bu eğitim sonradan asla verilemez ona.
Öğrenmek değil asıl öğrendiğini unutmak zordur.
Çocuk bu yaşa kadar öyle şeyler görür,öyle şeyler anlar ki undan sonra öğreneceği bilgi bunun yanında hiçtir.
Kulakları her gün yalanlar dolarak büyüyen bir çocuğa "fazilet"den söz etmek için geç kalınmıştır artık.
(GERÇEĞE DOĞRU)
ÇOCUKLARI ANLAMAK
Küçük afacanlar birbirlerine karşı acımasız oluyorlar. Özellikle ilkokul çağındaki çocukların birbirlerine karşı davranışlarına şaşmamak elde değil. Çocuklar genellikle kendilerinden farklı olan arkadaşlarını dışlıyorlar. Erkekler, kendilerine yakın bulmadıkları kişilere karşı fiziksel bakımdan saldırgan olurlar. Kızlar ise hoşlanmadıkları arkadaşlarını oyunlarına katmayarak, onunla hiçbir şekilde temas kurmayarak duygularını belli ederler. Doğrusu erkeklerin tutumu daha az acı verir. Kız lar hoşlanmadıklar arkadaşlarına karşı erkeklerden daha acımasız olabiliyorlar.
Arkadaşları tarafından dışlanan çocuğun ailesi ne yapmalı? Öncelikle evin bir kaçma yeri olmadığına çocuğu inandırmalı. Aile çocuğa destek verip sorunun çözümlenmesinde ona yardımcı olmalı. Başka çocuklarla arkadaşlık kurabileceği açıklanmalı. Çocuğun kendine yeni arkadaşlar bulması için de büyükler ellerinden geleni yapmalı.
Çocuğun acı çekmesine seyirci kalmamak da çok önemlidir. Bazı çocuklar eve gelince, anne ve babalarına içlerini dökerler. Bazıları üzüntülerinin acısını büyüklerden çıkarmak ister. Evde huysuzluk yaparlar, ama sorunlarını açıklamaktan kaçınırlar. Eğer çocuk odasında çok uzun süre kalıp ev halkından kaçıyorsa mutlaka bir sorunu var demektir.
Çocuğun arkadaşları yüzünden sıkıntı çektiğini anladığınız zaman arkadaşlarının ailelerini arayıp onlarla bu meseleyi görüşmeye kalkışmamalısınız. Çocuğa sorunlarıyla başa çıkabilmesi için cesaret vermeli, sorunu kendisinin çözümlemesini sağlamalısınız.
Durum çok ciddi ise çocuğun öğretmeniyle konuşup ondan yardım isteyebilirsiniz. Okulda arkadaşları kötülemenin, alaya almanın doğru bir davranış olmadığını öğretmen çocuklara anlatmalı. Çocuğunuzun yeteneklerini geliştirmesine yardım etmelisiniz. Onun başarılı olduğu oyunlarda dikkat çekmesini sağlayabilirsiniz. Çocuklar her zaman başarıya önem verirler. Çocuğunuzun herhangi bir faaiyette başarılı olduğu farkedilince diğer çocukların ona karşı tutumları da değişebilir.
İnsanın arkadaş saydığı kişilere sırtını dönmesi kolay değildir. Pek çok çocuk kendisine yapılan yanlışlara rağmen arkadaşlarına iyi davranmaya çalışır. Böyle zamanlarda çocuğa o kişilerin arkadaş sayılamayacaklarını anlatmak gerek. Bu iş biraz zaman alır, ama çocuk sonunda kendisine acımasızca davranan kişilerle arkadaşlık etmeye çalışmanın anlamsız olduğunu farkeder.
Alıntıdır
Sevgili Takipçilerimiz,
Bugün sizlere şampuan seçerken dikkat etmeniz gereken bazı püf noktalarından bahsedeceğiz.
Hatırlarsanız daha önceki yazılarımızda şampuanın bir temizleme ürünü olduğundan bahsetmiştik.Saçınıza bakımın ilk aşaması da diyebiliriz. Son zamanlarda doğal yaşam ve doğal beslenmenin ne kadar da popüler olduğunu hepimiz biliyoruz.Aslında herşey aslına dönüyor diyebiliriz. Ne kadar doğal yaşam o kadar uzun ömür ya da daha doğrusu sağlıklı ömür diyebiliriz.
Şimdi şöyle bir soru sorabilirsiniz madem doğal yaşamamız gerekiyor o zaman neden şampuan kullanalım ki, sabun kullanalım olsun bitsin diyebilirsiniz. Biz bayanlar bir taraftan doğallık olsun isterken bir taraftan da güzelliğimizden bir şey kaybetmek istemeyiz. Eskiden saç boyamak bu kadar yaygın değildi. Bayanlar en fazla kına ile saçlarını renklendirir veya beyazlarını kapatırdı. Şimdi ise böyle değil lise çağında saç boyamalar başlıyor.Bunun da doğru olmadığını hepimiz biliyoruz. İlerleyen günlerde sizlerle organik saç boyaları hakkında bir bilgi paylaşıyor olacağız.
Şimdi saçlarımızı boyarken temizliğini de sabun ile yapmamız çok da mümkün olmuyor. Saçlarımız matlaşıp tararken zorluk çekiyoruz sabun kullandığımızda.
Piyasada birçok organik ve doğal şampuanlar bulunmaktadır. Burada şampuan alırken içeriğine mutlaka bakmanızı ve içinde bazı maddelerin olmadığından emin olmanızı tavsiye edeceğim.
Organik ürün ile organik içeikli ürün aynı anlama gelmemektedir. Eğer bir ürün organik olduğunu iddia ediyor ise mutlaka organik sertifikasının olması gerekmektedir. Organik ürün içinde herhangi bir kimyasal madde bulunmayan ürün demektir. Bu ürünlerin raf ömrü çok kısadır ve hava ile temas ettiği anda raf ömrü kısalmaya başlar.
Organik içerikli ürün ise, içinde kullanılan bitkilerin organik ürün olmasıdır. Bu ürünlerin içinde az da olsa koruyucu kimyasal ürünler bulunmaktadır. Bu maddeler ürünün raf ömrünü uzatıp, ürüne hoş koku sağlamaktadır.
%100 organik olan şampuanların fiyatı diğerlerine göre çok daha fazladır ve her yerde çok kolay bulunmayan ürünlerdir.
Sizler organik veya organik içerikli ürünleri tercih edebilirsiniz. Kimyasal maddeler saç dökülmesine neden olmaktadır.
Gerek organik ürünlerin gerekse diğer şampuanların içeriklerinde aramanız gereken maddeler şu şekildedir:
-Paraben
-Sülfat
-SLS
-ALS
-SLES
-MLS
-DMDM HYDANTOİN ve FORMALDEHİTLERPROPYLENE GLYCOL
-PROPYLENE GLYCOL
-DİMETHİCONE (SİLİKON)
-NaCl (SODYUM CLORİDE-TUZ)
Çocuklarınızı iyi yetiştirin.
Doğruları söyletin.
Canı istemediği için çalışmadığında elektrikler kesikti demesin.
Vazoyu kim kırdı dediğinizde ben kırdım diyebilsin.
Sorumluluk almayı öğretin.
Sadece kendi üzerine düşeni yapıp kenara çekilmemesi gerektiğini;
Her zaman her yerde her şeyden sorumlu olduğunu öğretin.
Birini ezmeden de yukarılara çıkabileceğini hatta bazen yukarılar denilen şeyin çıkılmasa da olur bir yer olduğunu öğretin.
Kızlarınızı iyi yetiştirin.
Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin. Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin. Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
Arayıp neredesin ; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.
Erkeklerle sadece arkadaş olunabileceğini çünkü onlarında sadece insan olduklarını öğretin.
Oğullarınızı iyi yetiştirin.
Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
Bulunmaz Hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun silinen mendillerin de kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
Ama bunları önce kendi içinizdeki çocuğa öğretin.
Doğruları söyletin.
Canı istemediği için çalışmadığında elektrikler kesikti demesin.
Vazoyu kim kırdı dediğinizde ben kırdım diyebilsin.
Sorumluluk almayı öğretin.
Sadece kendi üzerine düşeni yapıp kenara çekilmemesi gerektiğini;
Her zaman her yerde her şeyden sorumlu olduğunu öğretin.
Birini ezmeden de yukarılara çıkabileceğini hatta bazen yukarılar denilen şeyin çıkılmasa da olur bir yer olduğunu öğretin.
Kızlarınızı iyi yetiştirin.
Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin. Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin. Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
Arayıp neredesin ; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.
Erkeklerle sadece arkadaş olunabileceğini çünkü onlarında sadece insan olduklarını öğretin.
Oğullarınızı iyi yetiştirin.
Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
Bulunmaz Hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun silinen mendillerin de kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
Ama bunları önce kendi içinizdeki çocuğa öğretin.
ANNELER NEDEN ÇABUK AGLAR
Küçük bir erkek çocuk, annesine sordu: 'Niçin ağlıyorsun?' 'Çünkü ben kadınım.' Diye cevapladı annesi.
'Anlamadım!' dedi çocuk. Annesi, çocuğu kucaklayıp 'Hiç bir zaman anlayamayacaksın!' dedi. Babasına 'Baba, annem niçin ağlıyor?' diye sordu. Babanın cevabı: 'Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır' oldu.
Küçük çocuk büyüdü, yeti...şkin adam oldu, halâ kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi. Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu. 'Allahım!' dedi: 'Kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar?' Allah:'Ben kadınları özel yarattım! Tüm yaşamın
ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar, doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim.
Başkalarının kuvvetinin kalmadığında; devam edecek azmi,
ailesinin hastalığında; yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim.
Her türlü şart altında, hatta kendilerini çok kötü incitseler de,
çocuklarını sevmek duygusallığını verdim. Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına, sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor.
Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetini verdim. Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim.
Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim...
Tamamen kendilerinin sahip oldukları, ihtiyaçları olduğunda kullanmak üzere. İnsanlık için bir gözyaşı...' diye cevapladı...
Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır. Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.
Oku
Bebeğimi görebilir miyim” dedi yeni anne.
Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı.
Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı.
Bebeğin kulakları yoktu...
Muayenelerde bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.
Aradan yıllar geçti çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; ağlayarak
“Büyük bir çocuk bana ucube dedi.”
Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi her zaman ona “Genç insanların arasına karışmalısın” diyordu ancak aynı zamana yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.
Delikanlının babası aile doktoruyla oğlunun sorunu ile ilgili görüştü;
“Hiçbir şey yapılamaz mı?”diye sordu.
Doktor; “Eğer bir çift kulak bulunabilirse organ nakli yapılabilir”
dedi. Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti. Bir gün babası
“Hastaneye gidiyorsun oğlum annen ve ben sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır”
dedi. Operasyon çok başarılı geçti .
Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.
“Büyük bir çocuk bana ucube dedi.”
Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi her zaman ona “Genç insanların arasına karışmalısın” diyordu ancak aynı zamana yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.
Delikanlının babası aile doktoruyla oğlunun sorunu ile ilgili görüştü;
“Hiçbir şey yapılamaz mı?”diye sordu.
Doktor; “Eğer bir çift kulak bulunabilirse organ nakli yapılabilir”
dedi. Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti. Bir gün babası
“Hastaneye gidiyorsun oğlum annen ve ben sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır”
dedi. Operasyon çok başarılı geçti .
Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.
Yıllar geçmişti bir gün babasına gidip sordu:
“Bilmek zorundayım bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım”
“Bir şey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası “fakat anlaşma kesin şu anda öğrenemezsin henüz değil..” Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi.
Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi. Hayatının en karanlık günlerinden birinde annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu.
“Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu” diye fısıldadı babası”. Ve hiç kimse annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi? Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir ancak kalptedir! Gerçek mutluluk gördüğün şeyde değil asıl görünmeyen yerdedir. Gerçek sevgi yapıldığı bilinen şeyde değil yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir!
Ve ALLAH Anneyi yarattı.
Yaratırken kimi zaaflarını yok etti, kimi zaaflarını yeniden var etti. Kadına ummadığı güçler, ummadığı hisler bahşetti. Kimi anne var olurken, kimi kadınlar annelikle yok oldu gitti. Bazısı da annelikle kadın olmayı fevkalade bir araya getirdi.
Uykusuzluğa karşı direnç verdi anneye. Günlerce, haftalarca uykusuz kalıp , bebeğinin var olması için dişini tırnağına taktı kadın. Güçlü kollar, güçlü eller verdi. Yıllar boyunca bebeğini kucağında taşıyabilsin, en lezzetli meyve pürelerini yapabilsin diye. Güzel, bakımlı tırnaklarını aldı. Onun yerine kısacık, süper hijyen tırnaklar verdi. Bebeğini zararsız büyütebilsin diye.
Moda dergilerini, sivri topuklularını aldı. Onun yerine; araştırma gücü, bilgelik verdi. Hangi sebzede kaç mg vitamin var, hangi kitap onun gelişimine yardımcı olur diye. Parlak, şık çantalarını aldı.Kocaman, leke tutmayan çantalar verdi. Çünkü çocuğun ne kadar küçükse , çantada o kadar büyük olmalıdır aslında.
Akşam gezmelerini aldı, onun yerine oyuncaklı, palyaçolu restoranlar verdi Bebek eğlendikçe O da eğlensin diye. Yarını planlama becerisinin yerini önümüzdeki 20 yılı planlama becerisi aldı. Gelecek için daha da endişelenmesin diye.
Magazin programlarının,dizilerin yerine cicişli bicişli çizgi film kanalları aldı. Bebek güldükçe, anne de gülebilsin diye. Umursama duygusu bahşedildi kadına. Kendinden başka bir varlığa daha fazla hatta çok daha fazla değer versin diye.
Karşılıksız sevgi konuldu kadının kalbine. Defalarca minik bebeğince kırılacağını bile bile, bir ömür boyu onu hiç bir şey beklemeden sevme lütfuna erişti kadın. İşte bu lütuf dünyadaki tüm zevklerden üstün kılındı o anda.
Anne olmak : Umut etmek demektir...
Anne olmak : Asla vazgeçmemek demektir...
Anne olmak : Hesapsızca sevmek demektir...
Anne olmak : Sorumluluk demektir...
Anne olmak : Sadece KENDİNİ düşünmekten ÖMÜR BOYU VAZGEÇMEK DEMEKTİR
Anne olma...k : H...er zaman yapacak işleri olmak demektir...
Anne olmak : Dünyanın öbür ucunda da olsa ÇOCUĞUNUN SIKINTISINI HİSSETMEK DEMEKTİR..
Anne olmak : Kaç yaşına gelmiş olursa olsun çocuğunun AÇ OLUP OLMADIĞINDAN endişelenmek demektir...
Anne olmak : Çocuğunu gördüğüne her defasında coşkuyla sevinmek demektir...
Anne olmak : Uykusuz geceler demektir...
Anne olmak : Sınav kapılarında beklemek, yeniden ÖĞRENCİ olmak hatta ASKER olmak demektir...
Anne olmak : Hayatı çocuğuyla birlikte yeniden yaşamak ve öğrenmek demektir...
Anne olmak : Güçlü ve cesur olmak demektir...
Anne olmak : BAMBAŞKA BİRŞEYDİR ...!
Anne olma...k : H...er zaman yapacak işleri olmak demektir...
Anne olmak : Dünyanın öbür ucunda da olsa ÇOCUĞUNUN SIKINTISINI HİSSETMEK DEMEKTİR..
Anne olmak : Kaç yaşına gelmiş olursa olsun çocuğunun AÇ OLUP OLMADIĞINDAN endişelenmek demektir...
Anne olmak : Çocuğunu gördüğüne her defasında coşkuyla sevinmek demektir...
Anne olmak : Uykusuz geceler demektir...
Anne olmak : Sınav kapılarında beklemek, yeniden ÖĞRENCİ olmak hatta ASKER olmak demektir...
Anne olmak : Hayatı çocuğuyla birlikte yeniden yaşamak ve öğrenmek demektir...
Anne olmak : Güçlü ve cesur olmak demektir...
Anne olmak : BAMBAŞKA BİRŞEYDİR ...!
Küçük bir çocuk olsam...
Tövbe kapısından girmeye yaşım tutmasa daha...
Hiç bulaşmamış olsam dünyanın kirine, pasına..
Açsam kollarımı, koşsam Kabe'nde
Ve açsam tertemiz ellerimi, en masum dualarla, nazlansam sana!
RABBiM şimdi bir çocuk kadar masum gelmesem de yanına,
Ne olur Rahmetinle ışık tut tüm karanlıklarıma...
Tövbe kapısından girmeye yaşım tutmasa daha...
Hiç bulaşmamış olsam dünyanın kirine, pasına..
Açsam kollarımı, koşsam Kabe'nde
Ve açsam tertemiz ellerimi, en masum dualarla, nazlansam sana!
RABBiM şimdi bir çocuk kadar masum gelmesem de yanına,
Ne olur Rahmetinle ışık tut tüm karanlıklarıma...

Annelik hikayesi ...
1. Okudum ki: Doğduğunda mutlaka sadece anne sütü verilecek. Yoksa biberona alışabilir veya "emzik karıştırma sorunu" yaşayabilirmiş.
Yaşadım ki: Bebişin kilosu önemli miktarda azalır ve doktor formula ver derse, aynen formula takviyesini dayıyormuşuz.
Yaşadım ki: Bebişin kilosu önemli miktarda azalır ve doktor formula ver derse, aynen formula takviyesini dayıyormuşuz.
2. Okudum ki: Sallayarak uyutmaya alıştırmamak lazımmış.
Yaşadım ki: İlk 3 ay bebişin uyuması için her yol mübahmış.
Yaşadım ki: İlk 3 ay bebişin uyuması için her yol mübahmış.
3. Okudum ki: Bebeğimizi memede veya biberonda uyutmamak lazımmış.
Yaşadım ki: Bebiş uyuyacaksa uyusunmuş, ister memede, ister biberonda, ister bacakta sallanırken...
Yaşadım ki: Bebiş uyuyacaksa uyusunmuş, ister memede, ister biberonda, ister bacakta sallanırken...
4. Duydum ki: Aman her gak guk dediğinde bebeği kucağa almayın; kucağa alışırmış, şımarırmış.
Yaşadım ki: Kucağa alışma diye diye birşey yokmuş. bebişimizi bol bol kucaklayıp, sarılıp öpecekmişiz. Güven duygusunun gelişmesi için ağladığında cevap verecekmişiz. Sonra çombak zaten kucaktan kaçmak için solucan gibi kıvranacakmış.
Yaşadım ki: Kucağa alışma diye diye birşey yokmuş. bebişimizi bol bol kucaklayıp, sarılıp öpecekmişiz. Güven duygusunun gelişmesi için ağladığında cevap verecekmişiz. Sonra çombak zaten kucaktan kaçmak için solucan gibi kıvranacakmış.
5. Okudum ki: 6-7 aylıktan sonra gece beslemelerini kesecekmişiz.
Yaşadım ki: Bu lafi edenler yavrularımız gece uyanıp ağladığında mıçlarında pireler uçuşarak beşinci uykularını uyuyorlarmış. Biz ise gidip güzelce beslemeye devam ediyormuşuz.
Yaşadım ki: Bu lafi edenler yavrularımız gece uyanıp ağladığında mıçlarında pireler uçuşarak beşinci uykularını uyuyorlarmış. Biz ise gidip güzelce beslemeye devam ediyormuşuz.
6. Okudum ki: İlk dişler ortalama 6. ayda çıkarmış.
Yaşadım ki: İlk dişler 11. - 12. ayda da çıkabilirmiş.
Yaşadım ki: İlk dişler 11. - 12. ayda da çıkabilirmiş.
7. Okudum ki: Bebeklere TV seyrettirilmemesi gerekirmiş.
Yaşadım ki: Yavruya yapılacak başka animasyon kalmadığında ve yavru sıkıntıdan sınır küpü olduğunda (az da olsa) TV imdadımıza yetişirmiş.
Yaşadım ki: Yavruya yapılacak başka animasyon kalmadığında ve yavru sıkıntıdan sınır küpü olduğunda (az da olsa) TV imdadımıza yetişirmiş.
8. Okudum ki: 1 yaşını geçtiğinde biberonla süt/su vermeyi bırakmak gerekirmiş.
Yaşadım ki: Başka türlü süt içmeyi kabul etmiyorsa biberonla vermeye devam edilirmiş.
Yaşadım ki: Başka türlü süt içmeyi kabul etmiyorsa biberonla vermeye devam edilirmiş.
9. Duydum ki: Çocuklar 1 yaşından evvel tuvalete alıştırılabilirmiş. (Ya da: annem, ben, kardeşim vs)
Yaşadım ki: Yavru hazır olmadan hiçbirşeyi zorla yaptıramazmışsınız.
Yaşadım ki: Yavru hazır olmadan hiçbirşeyi zorla yaptıramazmışsınız.
10. Düşündüm ki: Biyoloji bilgilerime dayanarak ailede çoğunluk sarışın ise ben de kabak kafalı bebis bekleyebilirim.
Yaşadım ki: Çocuğun kesinlikle sana benzemeyebilir hatta uzak atalarından birine bile çekebilirmiş.
Yaşadım ki: Çocuğun kesinlikle sana benzemeyebilir hatta uzak atalarından birine bile çekebilirmiş.
11. Düşündüm ki: Sonsuza kadar yavruşumu emzireceğim.
Yaşadım ki: Sütüm tahminimden evvel azalabilirmiş, hatta kesilebilirmiş.
Yaşadım ki: Sütüm tahminimden evvel azalabilirmiş, hatta kesilebilirmiş.
12. Düşündüm ki: Bunların hepsini ben tek başına yaparım. Kimseye ihtiyacım yok.
Yaşadım ki: Annem olmasa bu çocuk 2 aylık olmazmıs. Belki olurmuş ama o zaman ben böyle olmazmışım.
Yaşadım ki: Annem olmasa bu çocuk 2 aylık olmazmıs. Belki olurmuş ama o zaman ben böyle olmazmışım.
13. Duydum ki: Ooooo onların zamanında onlar yokmuş, bunlar yokmuş, annelik çok zormuş.
Yaşadım ki: Annelik hala zor.
Yaşadım ki: Annelik hala zor.
(alıntıdır)









Mutlaka Sonuna Kadar Okuyun Derim..
"Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım.
Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi.
Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim.
Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim.
Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım.
Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi.
'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı.
Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım
ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.
ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.
Önce resim yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu.
Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.
'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum .
Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden
alırsa ben ne yapacaktım?
alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım.
Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş.
Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim.
O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi.
Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım.
İş bulup çalışacağım.
Siz yaşlanıp küçüleceksiniz.
Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız.
Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
İş bulup çalışacağım.
Siz yaşlanıp küçüleceksiniz.
Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız.
Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda iş yerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile.
Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim.
Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.
Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim.
Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Duyduklarına inanamıyorlardı..
Duyduklarına inanamıyorlardı..
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi..." ALINTI
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı.
Kendisinin, Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı.
Ömür Dediğin Üç Gündür..
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür...
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, O Da Bugündür
Evin telefonu geceyarısı 3'te çaldı , uykudaki adam açtı telefonu .Telefondaki ses annesine aitti :
- Nasılsın oğlum,iyimisin? diye sordu.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle:
-İyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu? dedi.
Annesi:
-Bir şey yok oğlum sadece sesini duymak istedim dedi.
Oğluda:
-Anne sesimi duymak için bu saatte aranır mı ? dedi.
Anne:
-Rahatsız mı ettim oğlum? dedi .
Oğlu:
-Evet anne rahatsız ettin dedi.
Annesi şöyle dedi:
-25 sene önce bu saatte sen de beni
rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun yavrum...
Oğluda:
-Anne sesimi duymak için bu saatte aranır mı ? dedi.
Anne:
-Rahatsız mı ettim oğlum? dedi .
Oğlu:
-Evet anne rahatsız ettin dedi.
Annesi şöyle dedi:
-25 sene önce bu saatte sen de beni
rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun yavrum...
Uyumazsam Beni Sevecek Misin?
İki hafta önce, Kadıköy’den gelen Metrobüs’ten indikten sonra Taksim’den Fatih Mahallesine giden halk otobüsüne bindim. Ayaktayım; sağımdaki bir koltukta annesinin kucağında oturan beş yaşlarında bir oğlan, annesine tatlı tatlı bir şeyler anlatıyor. . Gedik dişli, gülüyor, sevecen sözler söylüyor anne, oğul birbirine. Bir süre sonra çocuğun uykusu geldi. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Çocuk: Uykum geldi.
Anne: Uyuma, seni burada bırakır giderim.
Çocuk: Halam burada, o beni eve götürür. (Sanırım yan koltukta oturan kadın çocuğun halası.)
Anne: Oda bırakır, yabancıların elinde kalırsın. (Çocuğun yüzü hüzüne büründü. Ağlamak üzere.)
Çocuk: Ama çok uykum geldi.
Anne: Uyuma seni bırakır giderim.
Çocuk: Beni özlemez misin?
Anne: Hayır özlemem; uyursan özlemem.
Çocuk: Uyumazsam beni sevecek misin?
Anne: (Birkaç öpücük konduruyor.) Evet, seni sevecem.
Çocuk: Bende seni sevecem.
Çocuğun gözünden uyku akıyor. Gözünü açık tutmaya çalışarak yine tatlı konuşmaya devam ediyorlar.
Korku kültürünün maskelenmiş bir şekilde ve gayet şiddetli bir şekilde orada, yanımda, otobüste anne oğul arasında yaşandığını görmek beni heyecanlandırdı, öfkelendirdi, üzdü ve içimi sızlattı.
Çok masume bir durum belirtisi: “Uykum geldi.” Sözüne annenin işine gelmediği için en temel güven zemininden bir saldırı. “Seni burada bırakır giderim!
Benden başka güveneceğin yok. Diğerlerinin hepsi, güvenilmez, “öteki”ler.
Benden başka güveneceğin yok. Diğerlerinin hepsi, güvenilmez, “öteki”ler.
Ve dediğimi aynen yaparsan, seni sever, seni kollarım. Yapmazsan, korkunç durumu gel sen hayal et.
Bu çocuğun en temel ihtiyacı olan güven ve sevgi karşılanmıyor; koşullara bağlanıyor.
Bu kadın aile içinde yetiştirilirken, çok muhtemelen bu söylediklerinin aynısı kendine söylenerek büyümüş; kendi güvensizliğini ve değerini gelecek nesillere aktardığının farkında değil. Bu kadının annesi, babası farkında değildi, oğlu da ilerde baba olduğu zaman farkında olmadan böyle bir aile kuracak.
ÇOCUKLARINIZI İYİ YETİŞTİRİN...
Canı istemediği için çalışmadığında elektrikler kesikti demesin.Vazoyu kim kırdı dediğinizde ben kırdım diyebilsin. Sorumluluk almayı öğretin.Sadece kendi üzerine düşeni yapıp kenara çekilmemesi gerektiğini; her zaman her yerde her şeyden sorumlu olduğunu öğretin.
Birini ezmeden de yukarılara çıkabileceğini hatta bazen yukarılar denilen şeyin çıkılmasada olur bir yer olduğunu öğretin.
Kızlarınızı iyi yetiştirin. Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten gectiğini öğretin.
Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.
Oğullarınızı iyi yetiştirin. Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Bir kadının omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
Bütün gençliğini birileriyle beraber olmaya çalışarak geçirdikten sonra kimseyle beraber olmamış birini bulup evlenmeye çalışmanın ikiyüzlülük olduğunu öğretin.
Bulunmaz Hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun silinen mendillerin de kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
Kızlarınızı iyi yetiştirin. Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten gectiğini öğretin.
Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.
Oğullarınızı iyi yetiştirin. Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Bir kadının omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
Bütün gençliğini birileriyle beraber olmaya çalışarak geçirdikten sonra kimseyle beraber olmamış birini bulup evlenmeye çalışmanın ikiyüzlülük olduğunu öğretin.
Bulunmaz Hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun silinen mendillerin de kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
1) dudaklarından öpmeyin kuzularınızı,
2)garson amca kızar şimdi , bak teyze kızıcak şimdi diye herkez sana kızabilir bağırabilir imajı yaratmayın
3) kalabalık araçlarda otur teyzenin kucağına, sıkış amcanın yanına diyerek yabancılar ile arasında bağı kuvvetlendirmeyin
4) Akraba dahi olsa çocuğunuzu kimse ile tuvalete yollamayın.
5) Kendini öptürmek istemiyor ise "öpsün bir kere" demeyin ona kızmayın.
6) utana sıkıla modern olucam diye çocuğunuz ile banyo yapmaya çalışmayın. (dikkat bebeğiniz ile demiyorum)
7) Vücuduna o istemedikçe kimse dokunamaz bunu ona öğretin
8) yol boş diye kırmızı ışıkta çocuğunuz yanında karşıdan karşıya geçmeyin
9) Yol boş diye üst geçit yerine trafiğin arasından karşıdan karşıya geçmeyin
10) litre litre kola içip kola çok zararlı demeyin (inandırıcılığınız ölüyo)
11) Kitap , dergi, gazete okumuyor iseniz çocuğunuz okumuyor diye onu aşağılamayın. Gökten inmiyor okuma alışkanlığı.
12) Sen yapamazsın değil, denemek istermisin deyin...
13) anne- baba olun arkadaş değil...
14) cıssssss demeyin, ona olabilicek zararı anlatın. Anlayacağı cümleler ile bilimsel gerçekler ile değil
15) göz teması kurun
16) bolca sarılın (unutmayın sizden ihttiyaçı olan sevgiyi alan çocuk dışarıya daha az yönelecektir.
17) Aşağılamayın, yargılamayın, utandırmayın ve asla kıyaslamayın (unutmayın her çocuk özeldir. Tek'dir.)
18) Korkutarak değil açıklayarak öğretici olun.
19)sorduğu kadarına yanıt verin destan yazmayın
20) çocuğunuzu etiketlemeyin, olumlu-olumsuz etiketler baskı yaratır. ona isim takmayın, el şakası yapmayın ...

ÇOCUKLAR BUNU NEDEN YAPAR
Nedir ve Nasıl Başlar: Çocukların cinsel organlarını tanımaya başladıkları özellikle tuvalet eğitimi döneminde başlayabilme ihtimali ile birlikte, genelde dört yaş civarı başlar. Nasıl başlar peki? Çocuk ya yanlışlıkla, ya bir dalgınlık anında, ya merak edip de incelediği sırada, ya da siz banyo yaptırırken vs. cinsel organı ile temasında bir zevk duygusu hissedebilir. Bu uyarılma ile birlikte farkındalık başlar. Çocuk bunu kesinlikle cinsel bir istek duygusu ile yapmaz. Neticede o küçücük çocuk ve cinsellik gibi bir kavram, siz onun aklına sokmadıkça ona çok yabancı bir kavramdır. O vücudunu tanımaya başlıyor ve ona göre de cinsel organ vücudundan bir parça. Uyarılma ona haz verdiği noktadan itibaren çocuk bunu alışkanlık haline getirebilir. (tıpkı bazı çocukların sırtını ya da karnını kaşıtarak uyumak istemesi gibi). Özellikle uykusu olmadığı halde odasında uyumaya çalıştığı sırada vücudunu incelerken bu hareketi yapabilir. Canı çok sıkıldığında, bir şeye sinirlendiğinde vs. gibi duygusal durumlarda bu hareketi tekrarlayabilir. Bu hareketten kastımız nedir? Yani nasıl anlarız çocuğumuzun bu gruba dahil olduğunu? Genelde yüz üstü yatarak sürtünme, sert cisimlere(masa bacağı gibi) sürtünme şeklinde görülmekle birlikte, eliyle de uyarabilir. Bu hareketler esnasında kimisi sadece sıradan bir zevk alırken kimi çocukların ter içinde kaldığını görebilirsiniz. Bir anne, kızının yüz üstü sürtünme şeklinde hareketler yaparak su içinde kaldığından ve bu durumdan ne kadar muzdarip olduğundan bahsetmişti bir mailinde. Gerçekten de anneler olarak böyle bir durumla hiçbirimiz karşılaşmak istemeyiz. Ama diyelim ki karşılaştık(bu kadar yoğun olmasa bile) nasıl davranmalıyız?_ Bu kısım çocuğun bu davranışından daha da önemli.
Çocuk mastürbasyonunun çocuk üzerinde fiziksel ya da ruhsal bir etkisi olmayacağından bahsediyor psikologlar. Hangi kitap ya da makaleyi okuduysam, bu konunun anne-babaların abarttığı gibi olmadığını, ebeveynlerin abartmalarının tek sebebinin bizim toplumsal normlarımız olduğunu yazıyordu. Yani bu ne demek? Çocuklarda genelde 3-4 yaş civarı başlayan bu davranış, 6 yaşından itibaren sonlanıyor. Hatta belki de o yaşa gelmeden. Artık çocuk büyümeye ve algıları gelişmeye başlıyor ve uyaranları değiştikçe ona ihtiyaç da hissetmez hale geliyor. Fakat burada önemli nokta, bizim tutumumuz. Normalde çocuklarda görülme olasılığı yüksek olan(yani sizin çocuğunuzun da başına gelme ihtimali çok yüksek olan) bu davranış, çocuk için geçici olup, iz bırakmayacakken, sizin yanlış tepkileriniz neticesinde, çok ciddi davranış bozuklukları, ergenlik sorunları ve yetişkinlikte cinsellik problemi olarak karşınıza çıkabilir.
Çocuğunuzun cinsel organı ile oynadığını, sürtünme gibi hareketler yaptığını gördüğünüzde yapabileceğiniz en iyi şey dikkatini dağıtmak olacaktır. O an, sıkıntısını giderip, konuyu dağıtmalısınız. Ve bunu, ne kadar sabır gerektirse de her şahit olduğunuzda yapmalısınız. Siz odada yokken yapıyorsa, odaya girdiğinizde yakalarsanız, uzun süre devam ediyor ve dikkat dağıtmayla da baş edemiyorsanız konuşun. Yaşına ve algısına uygun kelimeleri seçerek, böyle bir davranışın hoş olmadığını anlatın. Tabi bundan önce neden yaptığını sorun, belki kendince bir açıklamada bulunacak. Asla yapmamanız gerekenler; çocuğu azarlamayın, “çek elini ordan”gibi itici cümleler kurmayın. Çocukta çok yanlış bir şey yapıyormuş algısı oluşturmayın. Suçluluk psikolojisine sokmayın çocuğu.
Sürekli şunu hatırlayın ki, çocuk bunu sizin anladığınız manada yapmıyor, “ağaç yaş iken eğilir” diye düşünüp, şimdiden önünü alayım derken, geleceğe yönelik kötü yatırımlarda bulunmayın. Çocuk henüz cinsel duygulardan habersiz olduğu için, bunu sadece kolunu bacağını kaşır gibi bir mantıkla yapıyor, bunu düşünerek, görmezden gelme metodunu uygulayın. Bazen çocuklarımız bazı davranışları farkında olmaksızın yapar ve kendiliğinden kaybeder, siz eğer onu gözüne sokarcasına belli ederseniz, farkındalık oluşturursunuz. Her zaman dediğim gibi, biz anneler her konuyu okuyup bilinçlenmeliyiz. Bunun çocuklarda normal bir davranış olduğunu, kendiliğinden kaybolma olasılığının çok yüksek olduğunu bilirseniz bu kadar aşırı tepki vermez ve bu kadar üzerinde düşünmezsiniz. Yine hatırlatıyorum ki çocuk üzerinde olumsuz etkiler bırakacak bir olay değil bu, siz o hale getirmediğiniz müddetçe!
En başta söylememiz gerekeni en sonda söyler gibi oluyoruz ama, hatırlatalım ki çocuklarımızda gördüğümüz bir çok davranışı biz psikolojik sansak da, çocuk için bu fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklanıyor olabilir. Bu nedenle çocuğunuzda böyle bir davranış gördüğünüzde, bu ileri boyutlara taşınıyorsa, bir doktora herhangi bir fiziksel rahatsızlığı olup olmadığını öğrenmek adına muayene ettirin. Enürezis(alt ıslatma) tedavisinde bile doktorlar önce birçok tahlil ister hastadan herhangi bir biyolojik sebep var mı diye bakmak için. Bu nedenle çocukta bu olay sürekli ve rahatsız edici boyutta ise önce bir çocuk doktoruna, onun yönlendirmesi ile daha sonra bir pedagoga gidebilirsiniz.
Ve bu konuda katılmadığım bir görüşü belirtmek isterim. Bazı psikologların makalelerinde şöyle fikirler sunuluyor annelere: Çocuğunuza bu hareketi başkalarının yanında yapmaması gerektiğini, kendi başına iken yapabileceğini anlatın. Açıkçası ben bu görüşe katılmıyorum. Her ne kadar çocuk için normal sayılıyor desek de, bu kadar kabullenilip sindirilip, çocuğu buna teşvik eder gibi davranmayı doğru bulmuyorum. Çocuğu buna yönelten duygusal sebepler var ise (kardeş kıskançlığı, ebeveyn çatışması, yeni bir yere taşınma ve arkadaşsız kalma gibi) bunlar tespit edilip çözülmeli. Bu özgürlükçü olacağım diye olayı abartmak ve fazlaca modern(!) düşünmek gibi geliyor bana.
CAHİDE SULTANDAN ALINTIDIR
Şu anda anne veya baba olup olmadığınız önemli değil. İşte size anne –baba olduğunuzda değişecek şeylerin listesi! Bizim hazırladığımız listeyi okuduktan sonra altına siz de kendinizde değişenleri ekleyebilirsiniz.
- Nihayet kendi anne-babanızı anlamaya başlarsınız.
- Sürekli irtibat halinde olduğunuz pek çok insanı uzun zamandır aramadığınızı fark edersiniz.
- Çocuklarla ilgili problemler dışındaki her problem sıradanlaşır.
- Bebeğinizin ağrısının sizin ağrınızdan daha şiddetli olduğunu hissedersiniz.
- Kalbiniz daha kolay kırılır.
- Her gün bir sürprize dönüşür.
- Kendinizi kaka gördüğünüz için sevinirken bulabilirsiniz.
- Aynada kendinize değil bebeğinize bakmaya başlarsınız.
- Aslında çok güzel taklit yapabildiğinizi fark edersiniz.
- Bir diş için söylenecek ne çok söz bulduğunuza şaşarsınız.
- Nihayet, gerçek mutluluğun maddi şeylerden gelmediğini anlarsınız.
- Şeker ve çikolatanın -yapışkan ve kalorili olsa dahi- süper güçleri olduğunu öğrenirsiniz.
- Cumartesi akşamı 22:00’de yatağa girmek lütuf olur.
- Avaz avaz ağlayan bir çocuk gördüğünüzde “çocuğunu kontrol edemiyor musun” bakışı yerine “ne hissettiğini biliyorum” bakışı atarsınız.
- Ne kadar aceleniz olursa olsun onu öpmek ve sarılmak için mutlaka zaman yaratırsınız.
- Uzun bir duş almanın lüks olduğunu öğrenirsiniz.
- Dünyayı daha yaşanır bir yer yapmanın ve çevreciliğin önemli olduğunu düşünmeye başlarsınız.
- Daha önce ilk görüşte aşka inanmıyorsanız bile bebeğinizi görünce inanırsınız.
- Haberleri izlemek ızdırap haline gelir çünkü her şeyi anne-baba perspektifiyle izlemeye başlarsınız.
- Nihayet, göğüslerin aslında ne için olduğunu anlarsınız.
- Elinize işendiği için kahkaha atarsınız.
- Hiçbir şey sadece sizin olmaz, her şeyi paylaşmayı öğrenirsiniz.
- Hayatta ne başarırsanız başarın hiçbir şey çocuğunuza baktığınız andaki mutluluğa yaklaşamaz.
- Daha önce fark etmediğiniz tüm çukurlar, delikler ve sivri köşeler dikkatinizi çekmeye başlar.
- Çocuklu arkadaşlarınızla daha çok görüşmeye başladığınızı fark edersiniz.
- Cep telefonunuzun nereden kapatıldığını unutursunuz(acil aramalar için cep telefonunuz hep açık kalır).
- Japon turistler gibi sürekli fotoğraf çekmeye başlarsınız.
- Aslında “çok yetenekli bir yazar” olduğunuzu düşünmeye başlarsınız.
- Gürültüde ve ışıkta da uyuyabildiğinizi öğrenirsiniz.
- Tanımadığınız insanlar sizi daha fazla korkutmaya başlar.
- Bir oyuncağın üzerine çıplak ayak basınca ne kadar canınızın yanabildiğine şaşarsınız.
- Omzunuza kusulması komik gelir.
- Dünyanın sizin etrafınızda dönmediğini öğrenirsiniz.
- Gerekirse dünyayı yerinden oynatabileceğinize inanırsınız.
- Ne kadar sık vicdan azabı çekebildiğinize hayret edersiniz.
- Zamanla bütün çizgi film kahramanlarının adını öğrenirsiniz.
Alıntıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder